Türkiye ekonomisinin nabzını tutan ve milyonlarca vatandaşın geleceğine dair önemli ipuçları sunan Hanehalkı İşgücü Araştırması'nın Mayıs 2025 sonuçları, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. Mevsim etkisinden arındırılmış verilere göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsizlik oranı, bir önceki aya göre 0,2 puanlık bir azalışla yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşti. Bu düşüşle birlikte, işsiz sayısı bir önceki aya göre 69 bin kişi azalarak 2 milyon 972 bin kişiye geriledi.
İşgücü piyasasındaki bir diğer olumlu gelişme ise istihdam tarafında yaşandı. İstihdam edilenlerin sayısı, 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 100 bin kişi artarak 32 milyon 519 bin kişiye ulaştı. Bu artışla birlikte, istihdam oranı da 0,1 puanlık bir yükselişle yüzde 49,0 seviyesine çıktı. Bu veriler, ekonomideki çarkların yavaş da olsa dönmeye devam ettiğini ve yeni iş olanaklarının yaratıldığını gösteriyor.
İşgücüne katılım oranında ise belirgin bir değişiklik gözlenmedi. İşgücü, bir önceki aya göre 31 bin kişilik bir artışla 35 milyon 491 bin kişiye ulaşırken, işgücüne katılma oranı aynı seviyede kalarak yüzde 53,5 olarak gerçekleşti. Bu rakamlar, ilk bakışta ekonomide olumlu bir seyrin işareti gibi görünse de, verilerin daha derinlemesine incelenmesi, yapısal sorunların ve özellikle belirli gruplar üzerindeki baskının devam ettiğini ortaya koyuyor.
Madalyonun diğer yüzü: Kadın işsizliğindeki makas kapanmıyor
TÜİK verilerinin en çarpıcı ve en endişe verici yönlerinden biri, işgücü piyasasındaki derin cinsiyet eşitsizliğinin tüm çıplaklığıyla devam etmesi oldu. Mayıs ayı verileri, işsizlik oranının erkeklerde yüzde 6,5 gibi görece düşük bir seviyede seyrederken, kadınlarda bu oranın yüzde 11,9 gibi neredeyse iki katı bir seviyede olduğunu ortaya koydu. Bu durum, kadınların iş bulma konusunda erkeklere göre çok daha büyük zorluklarla karşılaştığını ve ekonomideki olumlu gelişmelerden eşit şekilde yararlanamadığını net bir şekilde gösteriyor.
Bu derin uçurum, sadece işsizlik oranlarıyla sınırlı değil. İşgücüne katılım ve istihdam oranlarında da benzer bir tablo hakim. Erkeklerde işgücüne katılma oranı yüzde 70,9 gibi yüksek bir seviyedeyken, kadınlarda bu oran sadece yüzde 36,5'te kalıyor. Benzer şekilde, erkeklerde istihdam oranı yüzde 66,3 iken, kadınlarda bu oran yüzde 32,2 ile erkeklerin yarısından bile daha az. Bu veriler, Türkiye'de milyonlarca kadının ya iş arayıp bulamadığını ya da çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik nedenlerle işgücü piyasasının tamamen dışında kaldığını gösteriyor. Kadın istihdamının ve işgücüne katılımının artırılmasına yönelik köklü ve etkili politikalar geliştirilmedikçe, bu yapısal sorunun çözülmesi ve toplumsal refahın genele yayılması mümkün görünmüyor.
Gelecek kaygısı sürüyor: her 4 genç kadından 1'i işsiz
İşgücü piyasasındaki bir diğer kanayan yara ise, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfustaki yüksek işsizlik oranları. Mayıs ayı verileri, genel genç işsizlik oranının bir önceki aya göre 0,3 puan azalarak yüzde 15,4'e gerilediğini gösterse de, bu oran hala Avrupa Birliği ortalamalarının oldukça üzerinde ve Türkiye'nin genç potansiyelini etkin bir şekilde kullanamadığının bir kanıtı niteliğinde.
Ancak genç işsizliğindeki asıl dram, cinsiyet kırılımında ortaya çıkıyor. Bu yaş grubunda işsizlik oranı erkeklerde yüzde 11,0 olarak tahmin edilirken, genç kadınlarda bu oran yüzde 23,5 gibi şok edici bir seviyeye tırmanıyor. Bu rakam, Türkiye'de iş arayan her 4 genç kadından neredeyse 1'inin iş bulamadığı anlamına geliyor. Hem eğitim hayatından yeni ayrılmış hem de iş hayatına atılma konusunda en istekli olması gereken bu genç nüfusun, daha kariyerlerinin başında böylesine büyük bir umutsuzlukla karşı karşıya kalması, ülkenin geleceği adına ciddi bir endişe kaynağı. Bu durum, sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda nitelikli beyin göçünü tetikleyen ve sosyal huzursuzluğu besleyen önemli bir sosyolojik problem olarak da karşımıza çıkıyor.
Buzdağının görünmeyen kısmı: 'Geniş tanımlı işsizlik' yüzde 31'de!
TÜİK tarafından açıklanan yüzde 8,4'lük manşet işsizlik oranı, işgücü piyasasındaki gerçek tabloyu tam olarak yansıtmaktan oldukça uzak. Ekonomistler ve sendikalar tarafından sıkça dile getirilen ve daha gerçekçi bir tablo sunduğu kabul edilen "atıl işgücü oranı", tehlikenin boyutunu çok daha net bir şekilde ortaya koyuyor.
Zamana bağlı eksik istihdam (işi olup daha fazla saat çalışmak isteyenler), potansiyel işgücü (iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanlar) ve resmi işsizlerden oluşan bu "atıl işgücü oranı", 2025 yılı Mayıs ayında, bir önceki aya göre 1,1 puanlık bir azalış gösterse de, hala yüzde 31,0 gibi devasa bir seviyede bulunuyor. Bu, Türkiye'de çalışabilir yaştaki nüfusun neredeyse üçte birinin ya işsiz olduğunu ya da potansiyelinin altında istihdam edildiğini gösteriyor.
Bu geniş tanımlı işsizlik verisinin alt kalemleri de dikkat çekici. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 20,7 olarak hesaplanırken, işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı ise yüzde 20,2 olarak tahmin edildi. Bu rakamlar, Türkiye'de işgücü piyasasının sadece yeni iş yaratmakta değil, aynı zamanda mevcut işgücünü verimli bir şekilde kullanmakta da ciddi sorunlar yaşadığını gösteriyor.
Verilerin bir diğer dikkat çeken noktası ise, haftalık ortalama fiili çalışma süresindeki artış oldu. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi, Mayıs ayında bir önceki aya göre 0,6 saat artarak 42,7 saat olarak gerçekleşti.