İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, konser sırasında Manifest grubunun sahne performanslarını “edep törelerine saldırı” olarak değerlendirerek resen soruşturma başlattı. Savcılık gerekçesinde, dans ve gösterilerin toplumun ahlak duygularını zedelediği, çocuk ve gençler üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği iddia edildi.
Soruşturma, Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesi kapsamında “hayasızca hareketler” başlığı altında “teşhircilik” suçuna dayandırıldı.
İstanbul Barosu: Cinsiyetçi bir saldırı
Karara tepki gösteren İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, söz konusu soruşturmayı kadınların ifade özgürlüğünü hedef alan cinsiyetçi bir müdahale olarak değerlendirdi. Baro, suç tipinin muğlaklığına dikkat çekerek, özellikle kadın sanatçılara karşı bu tür uygulamaların ayrımcı yargı pratiğinin somut göstergesi olduğuna işaret etti.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
-
“Kadınların giyimleri, sahnedeki varlıkları ve bedenleri üzerinden sürekli ahlaki denetime tabi tutulması, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın en görünür biçimlerinden biridir.”
-
“Hayasızca hareketler suç tipinin kadın sanatçılar aleyhine işletilmesi, cinsiyetçi yargı pratiğine işaret etmektedir.”
Sanat ve özgürlük vurgusu
İstanbul Barosu, kadınların sanatta, kamusal alanda ve yaşamın her alanında özgürce var olma hakkını savunduğunu belirtti. Açıklamada ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu Anayasa, CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) ve İstanbul Sözleşmesi’nden doğan hakların ihlal edilmesine karşı çıkıldığı vurgulandı.
Baro, “Kadınların sanatı suç değildir; tüm bedensel haklar ve bireysel özgürlükler yalnızca kendilerine aittir” ifadesiyle açıklamasını sonlandırdı.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi
Soruşturma kararı, kadınların kamusal alandaki görünürlüğünün ve sanat yoluyla ifade biçimlerinin halen tartışma konusu yapıldığını bir kez daha gündeme taşıdı. İnsan hakları savunucuları, bu tür uygulamaların kadınların özgürlük alanlarını daraltma girişimi olduğunu savunuyor.