Denizli'nin Pamukkale İlçesi'nde yol kenarında boş bir arazide battaniye içerisinde bir kadın yatıyordu. Tabii ilk bakışta battaniyenin içersinde ne olduğu bilinmiyordu. Polis ve sağlık ekipleri gelince durum ortaya çıktı. Otuzlu yaşlarda bir kadın, elleri plastik kelepçeyle, ayakları da koli bandıyla bağlanmış olarak oraya bırakılmıştı. Adli Tıp Kurumu'na götürülen kadının dört gün önce fare zehiriyle hayatını kaybettiği belirlendi. Polis katili bulmakta zorlanmadı. Genç kadın, birlikte yaşadığı sevgilisi tarafından zehirlenerek öldürülmüş ve el arabasıyla iki kilometre taşınarak boş bir araziye bırakılmıştı. Zehir tam olarak etkisini gösterene kadar da tedbir olarak kadının el ve ayağını bağlamıştı adam. Sorguda da gerekçe olarak kadını kıskandığı için bu cinayeti işlediğini itiraf temişti.
Bu yeni bir olay. Henüz üzerinden üç-dört gün geçti, geçmedi. Ama gazetelerin üçüncü sayfasını okuduğunuzda buna benzer pek çok habere rastlayabilirsiniz. Hatta çok daha vahşi cinayetler yaşandığı için bu olay size sıradan bile gelebilir. Ne de olsa kadın cinayeti konusunda dünya liderliğine doğru emin adımlarla gidiyoruz. Önlenemez bir yükselişimiz var.
Yukarıda anlattığım olayın farkı ise kahramanlarının Afganistan uyruklu olması...
Ama ben Afganlıları kötülemek için yazmış değilim. Kim bilir ne umutlarla geldiler. Belki iki sevgili müthiş hayaller kuruyorlardı. Belki yepyeni bir yaşam için inanılmaz acıları göze alıp ülkelerini, yurtlarını terk edip Türkiye'ye sığındılar...
İnsani açıdan tabii ki üzücü bir durum...
Ama bizim ciddi sorunlarımız var... Mesela ekonomimiz kötü. Mesela enflasyon konusunda berbat durumdayız.
Üstelik gıdada kendi kendimize yeten bir ülkeydik. Burada di'li geçmiş kullanmamın nedeni eskiden öyleydik. Artık kendi kendimize yetemiyoruz. Dışarıdan kimseye verecek lokmamız yok.
Yok, gerçekten yok...
Ayrıca kıskanç erkek ithalatına da hiç ihtiyacımız yok, çünkü bizde fazlasıyla var.
O nedenle diyorum ki; evli evine köylü köyüne...