Lenin Kimdir?
Vladimir, 22 Nisan 1870 tarihinde Orta Volga'da Simbirsk şehrinde doğdu. Babası fizik öğretmeniydi ve daha sonra İlköğretim Müdürü olarak görev yaptı, fakat 1886'da öldü. Annesi de öğretmendi ve Ekim Devrimi'nden bir yıl önce hayatını kaybetti. Vladimir'ın ailesi aydın kişilerdi ve altı çocukları oldu. Ağabeyi Aleksandr, Narodnaya Volya (Halkın İradesi Partisi) örgütünün etkili üyelerinden biriydi ve Çar III. Aleksandr'a karşı düzenlenen bir suikastte yer almıştı. Aleksandr'ın idam edilmesi, Ulyanov'u derinden etkiledi. Ancak o yaşlarda Narodniklerin terörist yöntemlerini doğru bulmuyordu ve ağabeyinin ölümüyle ilgili olarak "Gitmemiz gereken yol o değil" dedi.
Lenin, Simbirsk Lisesi'nde okurken, okulun baş öğretmeninin babası Aleksandr Kerenski, 1917 Ekim Devrimi'nde devrilen hükümetin Başbakanıydı. Baba Kerenski, Lenin'i okulun gururu olarak tanımlayarak, dikkatli ve çalışkan, sistematik düşüncelere sahip, izah tarzı açık ve net bir öğrenci olarak övdü. Lenin, Ağustos 1887'de Kazan'daki yerel üniversitenin Hukuk Fakültesi'ne kabul edildi, ancak kısa süre sonra öğrenci eylemleri nedeniyle sürüldü.
Lenin üç yıl boyunca St. Petersburg Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alamadı, ancak 1891'de sınava girmesi izin verildi ve en yüksek notu alarak diploma almaya hak kazandı. 1892 yılında, bir liberal avukatın yanında yardımcı olarak çalışmaya başladı.
Genç yaşlarında devrimci olmaya karar veren Lenin, ağabeyinin ölümünden bir yıl sonra, Marx’ın "Kapital"ini okuyarak Marksist fikirlere ilgi duymaya başladı. Kazan'da yasadışı bir Marksist tartışma grubuna katıldı ve sınavlarına hazırlanırken, hukuk konularının yanı sıra ekonomi politik ve istatistik gibi konulara da yoğunlaştı.
Ailesi 1893 yılında Moskova'ya taşınırken, Lenin de St. Petersburg'a gitti. Burada, fabrika işçileriyle ilişki kurmuş olan Marksist bir aydın grubuna katıldı. 1894 yılında Narodnikleri eleştiren "Halkın Dostları Kimlerdir?" adlı bir eser yayınladı. İşçilerle daha güçlü bağlar kurmak için fabrika işçileri için broşürler yazdı.
1895 yılında yurtdışına çıkan Lenin'in amacı, Plehanov ve diğer Rus göçmenlerden yayınlar alarak Rusya'da bir parti kurma fırsatlarını tartışmaktı. Dönüşünde, "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği" adlı birlik St. Petersburg'da kuruldu ve Rusya'nın diğer sanayi merkezlerinde benzer birlikler kurulmaya başlandı. Yasadışı bir gazete çıkarmak için hazırlıklar yapılırken, Lenin ve St. Petersburg Birliği'nin birçok öncüsü Aralık 1895'te tutuklandı. Birinci sayının baskısı için hazırlıklar tamamlanmıştı.
1895 yılında yurtdışına çıkan Lenin'in amacı, Plehanov ve diğer Rus göçmenlerden yayınlar alarak Rusya'da bir parti kurma fırsatlarını tartışmaktı. Dönüşünde, "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği" adlı birlik St. Petersburg'da kuruldu ve Rusya'nın diğer sanayi merkezlerinde benzer birlikler kurulmaya başlandı. Yasadışı bir gazete çıkarmak için hazırlıklar yapılırken, Lenin ve St. Petersburg Birliği'nin birçok öncüsü Aralık 1895'te tutuklandı. Birinci sayının baskısı için hazırlıklar tamamlanmıştı.
Lenin, bir yıldan uzun bir süre hapiste kalmıştır. Hapiste olmasına rağmen, görünmez mürekkeple yazılmış broşürler ve bildiriler çıkarmaya devam etmiştir. Mahkeme tarafından Sibirya'nın Yenisey eyaletindeki Şusenskoye'de üç yıl sürgüne gönderilmiştir. Sürgünde iken "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi" adlı eserini tamamlamış ve aktif bir öğretmen olan Nadejda Konstantinova Krupskaya ile evlenmiştir. Krupskaya'yı daha önce St. Petersburg'dayken tanımıştır.
Lenin, Şubat 1900'de serbest bırakıldıktan sonra hemen mücadeleye geri döndü. Daha önce kesintiye uğrayan ilişkilerini toparladı ve yurtdışına çıkarak illegal bir gazetenin basımını ve dağıtımını örgütledi. Lenin'in öncülüğünde ve yayın kurulunda yer aldığı Iskra (Kıvılcım) gazetesinin ilk sayısı Aralık 1900'de yayınlandı. Bu yıllarda, Lenin örgütlenme konusunda çalışmalarına ağırlık verdi ve "Ne Yapmalı?" ve "Bir Adım İleri, İki Adım Geri" adlı eserlerini 1902 ve 1904 yıllarında yazdı. 1898'de kurulan ancak kuruluşundan kısa bir süre sonra bütün kurucularının tutuklanıp sürgüne gönderildiği Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin ikinci Kongresi, Lenin sürgündeyken Temmuz-Ağustos 1903'te yapıldı. Kongre, parti üyeliği üzerindeki görüş ayrılıkları nedeniyle partiyi Bolşevik ve Menşevik olarak iki kanada ayırdı. 1912 yılına kadar, iki kanat aynı parti içinde kalmaya devam ettiği halde esas konulardaki görüş ayrılıkları devam etti.
1905 Devrimi döneminde St. Petersburg'a dönen Lenin, devrimin örgütlenmesine katıldı. Ancak devrimin yenilgisiyle birlikte Finlandiya'ya çekildi ve Rusya'yı Aralık 1907'de terk etti. 1905 Devrimi'nin yenilgisinin ardından, gericilik yılları başladı ve saflarda buhran ve parçalanma eğilimleri ortaya çıktı. Bazı sosyalistler, dine yönelik çalışmalara başladılar. Bu eğilimlerle mücadele etmek için Lenin, 1909 baharında "Materyalizm ve Ampriokritisizm" adlı eserini yayınladı.
Lenin, 1910'lu yıllarda işçi hareketindeki artışı fark ederek, Çarlık Duması'ndaki çalışma ve günlük bir işçi gazetesinin örgütlenmesini önemsedi. 1912 yılında Pravda (Gerçek) gazetesi kuruldu ve yasaklanma tehditlerine karşı ismini değiştirerek, 1914'te Rusya Birinci Dünya Savaşı'na girmeden önce yayın hayatına devam etti. Savaş yıllarında Lenin, "Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması" ve "Sosyalizm ve Savaş" broşürlerini yazdı.
Lenin, 1917 Şubat Devrimi’nin yarattığı demokratik ortamın ardından Nisan ortalarında Rusya’ya döndü ve faaliyetlerini açık bir şekilde sürdürdü. Bolşevik Parti’nin Nisan Kongresi’nde, ünlü “Nisan Tezleri”ni sundu. Bu tezler, Şubat Devrimi’nin otokrasiyi devirerek demokratik devrim görevlerini yerine getirdiğini, sosyalist devrimin Rusya’nın gündemine girdiğini belirleyerek ortaya koyuyordu. Buna bağlı olarak, Parti’nin taktik çizgisini de yeniliyordu. Lenin’in Nisan Tezleri, Ekim Devrimi’nin yolunu açtı. Ancak, 1917 Temmuz’unda Bolşeviklere karşı girişilen karşı devrimci saldırılarla birlikte yeraltına çekildi ve daha sonra Finlandiya’ya geçti. Bu dönemde, kaçakken, büyük eseri “Devlet ve İhtilal”i yazdı.
Kornilovcu karşı devrimin bastırılmasıyla birlikte, sosyal devrim için gerekli koşullar olgunlaşıyordu. Lenin ve Parti, kendilerini artık devrimin öznel koşullarını hazırlama ve "olgunlaşan meyvenin" koparılması görevine adamıştı. Bu süreçte, Lenin fiilen devrimci görevlerin başında olamadığı için, Stalin en büyük yardımcısı olarak görev yaptı. 6-7 Kasım 1917'deki Büyük Ekim Devrimi'nin başarısıyla, Lenin Sovyet Hükümeti'nin başkanı oldu. Sovyet Hükümeti'nin ilk işi, "Barış" ve "Toprak" kararnamelerini yayınlamak oldu.
Gericiliğin son çırpınışı olan iç savaş ve dış müdahale 1922 yılında Sovyet iktidarının başarısıyla son buldu. Lenin bu dönemde, sosyalizmin ekonomik alanda inşasına odaklandı ve 1921 yılında "Yeni Ekonomik Politika" (NEP) ve "Kooperatif Planı"nı uygulamaya koydu. NEP, sosyalist iktidar altında kapitalizme kısmi tavizler vermek anlamına geliyordu ve sosyalist büyük sanayi kuruluşunu oluşturmak için bir temel yaratmayı hedefliyordu. Aralık 1922'de, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği kuruldu.
Lenin, Ocak 1918'de bir "sosyalist devrimci" saldırısına uğradı. Kasım 1922'de ağır bir hastalık geçirdi ve bundan sonra aktif çalışmalarından uzak kaldı. 21 Ocak 1924'te, önemli bir teorik ve tarihsel miras bırakarak hayatını kaybetti.
Lenin neyi savunuyordu?
Lenin, Marksizm teorisine büyük katkılar sağlamış bir devrimcidir. Ancak, Marx ve Engels'ten sonra gelen bazı kişiler, Marksizmi donmuş, değişmez bir kurallar bütünü olarak ele almışlar ve Marksizm savunuculuğunu tekrarlamaktan öteye götürememişlerdir. Diğerleri ise değişen koşulları bahane ederek Marksizmin tahrifatına gitmişlerdir. Bu nedenle, bir dönem Marksizmin önde gelen teorisyenleri olarak kabul edilen Kautsky, Bernstein, Plehanov gibi isimler revizyonistlere dönüşmüşlerdir.
Lenin, diğer Marksistlerin aksine, teoriyi öncelikle devrimci mücadele için bir eylem kılavuzu olarak ele almış ve diyalektik materyalizmin rehberliğinde değişen koşulları çözümleyerek karmaşık süreçlerden başarıyla çıkmıştır.
Lenin, sadece sorunları çözmekle kalmayıp, devrimci mücadelede aktif olarak yer alan ve kendisini buna adamış bir eylem adamı olarak bilinir. Masa başında oturarak sorunları çözmek yerine, değişen koşullara uygun bir şekilde diyalektik materyalizmin rehberliğinde hareket ederek, devrimin önündeki engellerle mücadele etmiştir. Zaten ilk teorik eseri "Halkın Dostları Kimlerdir"i yazdığı 1894 yılından itibaren, devrimci hareketin yolunu açmak için o gün Rusya'da Narodnizm'in önemli olduğunu göz önünde bulundurmuş ve sonraki yıllarda da devrimin önündeki engellerle mücadele etmek ve devrimin temel sorunlarına çözüm getirmek için çalışmıştır.
Lenin'in 1903'teki RSDİP kongresinde örgüt sorununu öne çıkarma şekli, Birinci Dünya Savaşı döneminde emperyalizmin teorik temellerini açığa çıkarma çabası, 1917 Temmuz'unda devlet ve devrim sorununu ele alma şekli, devrim sonrasında 'sol' komünistlerin tutumunu eleştirisi ve tek ülkede sosyalizmin inşası yaklaşımı, teorik düşüncelerini somut ve eyleme dönük bir şekilde ele almasının örnekleridir.
Emperyalizmin tanımı
Lenin, devrimci pratiğe odaklanarak Marksizmi geliştirmiş ve kapitalizmin emperyalizme dönüştüğü 20. yüzyılda bu teoriyi daha da ileriye taşımıştır. Emperyalizmin ve proleter devrimlerin temel sorunlarını çözümleyerek, Leninizm'i Marksizm'in eksik olmadığı, aksine emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizm'i olduğu şeklinde ifade edebiliriz. Leninizm'in özgün yaklaşımları ve teorik mirası, işçi sınıfı ve ezilen halkların devrimci mücadelesinde bugün dahi bir eylem kılavuzu olarak kullanılabiliyor, yıkılan sosyalist devletlerin de ötesinde bir önem taşıyor.
Lenin, Marksizmin teorik hazinesine önemli katkılarda bulunmuştur ve bunlar şöyledir:
Marx, Kapital kitabında kapitalizmin analizini yapmıştı. Buna göre, kapitalizm canlı emek üzerinden sürdürdüğü artı-değer sömürüsüne dayanarak varlığını sürdürüyordu. Burjuvazi olarak adlandırılan kapitalizmin egemen sınıfı, artı-değer sağlamadan ve bunu kâr olarak geri dönüştürmeden hayatta kalamazdı. Marx'ın analiz ettiği kapitalizm, 1870'lerden itibaren tekelleşme sürecine girdi ve 20. yüzyılın başlarında emperyalizme dönüştü.
Elbette bu dönüşüm, Marksizmin öngördüğü bir gelişme idi. Marx, sermayenin yoğunlaşma ve tekelleşme eğilimleri hakkında tespitler yapmıştı. Engels de son eserlerinde, ekonomide hüküm süren tekellerin gelişimine işaret etmişti.
Kapitalizmin evrimi, Marx ve Engels döneminde tam olarak emperyalizme dönüşmemişti ve bu evrim, 20. yüzyılın başlarında tamamlandı. Bu nedenle, emperyalizmin tahlilini yapmak görevi, Lenin'e düştü. Sermayenin yoğunlaşması ve tekelleşmesine, burjuva ekonomistler de işaret etmiş olsa da, Lenin’in ulaştığı sonuçlara ulaşmayı başaramadılar.
Lenin, emperyalizm tanımını şu şekilde yapmaktadır:
- Üretim ve sermayenin yoğunlaşmasının, ekonomik yaşamda belirleyici rolü oynayan tekelleri yaratacak kadar yüksek bir gelişme aşamasına ulaşmış olması
- Banka sermayesiyle sanayi sermayesinin iç içe geçip kaynaşması ve bu “mali sermaye” temelinde bir mali oligarşinin oluşması
- Meta ihracından farklı olarak sermaye ihracının özellikle büyük bir önem kazanması
- Dünyayı kendi aralarında paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birliklerin oluşması
- Yeryüzü topraklarının kapitalist büyük güçler arasında paylaşılmasının tamamlanması
Lenin, emperyalizmin yayılmasıyla birlikte dünyanın bütün ülkelerinde devrim koşullarının olgunlaştığını düşünüyordu. Ona göre, sorun devrimin nerede başlayacağıydı. Lenin, "zayıf halka" tanımıyla, emperyalist zincirin en zayıf halkasında devrimin patlak vereceğini savundu.
Lenin'e göre, çağ aynı zamanda proleter devrimleri çağıdır. Kapitalizme bağlı demokratik devrimlerin zamanı artık geçmiştir ve bu devrimlerin hedefi sosyalizm olmuştur. Geri kalmış ülkelerde, burjuva sınıfları tekelci sermayenin uzantısı haline gelmişlerdir ve artık devrimci kapasitelerini tüketmişlerdir. Bu ülkelerdeki demokratik devrim görevi artık işçi sınıfına düşmüştür ve devrimler sadece demokratik görevleri yerine getiren devrimler olmaktan çıkmış, proleter devrimin bir parçası haline gelmiştir. Bu ülkelerdeki demokratik devrimler, ülke gericiliğinin yanı sıra emperyalizmi de hedeflemek zorundadır. Bu nedenle, bu ülkelerde gelişen demokratik devrimler, kesintisiz bir şekilde sosyalizme geçişi sağlayacaktır.
Anti-Emperyalist mücadele nedir?
Lenin, emperyalizm konusundaki görüşleriyle sadece savaşın emperyalizmle ilişkisine değinmemiştir. Emperyalizmin temel özelliklerinden biri, aşırı kâr elde etme arayışıdır. Bu amaçla, yeni pazarlar ele geçirme gereksinimi doğar. Ancak dünya pazarları artık paylaşılmıştır ve bu nedenle emperyalist güçler, diğerlerinin elindeki pazarları ele geçirmek için sert bir rekabet içine girer. Bu rekabetin doğal sonucu savaşlardır ve 20. yüzyılda yaşanan iki büyük paylaşım savaşı ve onlarca bölgesel savaş bu gerçeği yansıtır. ABD'nin öncülüğündeki birçok savaş, özellikle Afganistan ve Irak işgali, emperyalizmin değişen niteliği iddialarını yalanlar.
Emperyalizmin çelişkileri, savaş ve devrim koşullarını olgunlaştırıyordu. Kapitalizmin eşitsiz ve sıçramalı gelişme yasası nedeniyle, geri kalmış güçler, önde olanlarla eşitlenmek için aynı avantajlara sahip olmak istiyorlardı. Ancak, önde olanlar pazar alanlarındaki egemenliklerini kaybetmek istemediklerinden, sorunun çözümü savaşta yatıyordu. Aynı şekilde, devrimin koşullarının yeterince gelişmediği ülkelerde de, eşitsiz ve sıçramalı gelişme sonucu devrimci durumlar ortaya çıkıyor ve devrimin öznel koşullarının olgunlaştığı ülkelerde bu durumlar devrime dönüşüyordu.
"Emperyalist savaşa karşı nasıl bir tutum alınmalıdır?" sorusu, İkinci Enternasyonal'de önemli bir tartışma konusu olmuştur. Bazıları savaşları savunma ve saldırı savaşları olarak ayırarak kendi ülkelerinin gerici sınıflarını desteklemiş, savaş bütçelerine oy vererek sosyal şovenizme dönüşmüşlerdir. Ancak Lenin, emperyalist savaşın gerici doğasını ortaya koyarak savaş bütçelerine oy verilmemesi gerektiğini önermiştir. Eğer savaş engellenemezse, emekçilere iç savaşa dönüştürme çağrısı yapmıştır. Bunun yalnızca bir çağrı olmadığını ve kendi ülkesinde savaş yanlısı gerici iktidarı yıkabilmek için emekçileri aydınlatma ve örgütlenme faaliyetlerinde geri adım atmadığını ve adım adım Ekim Devrimi'nin yolunu açtığını belirtmek gerekir. Bunu yaparken, emperyalistler ve gericiler arasındaki çelişkilerden yararlanmaktan kaçınmamıştır.
Sosyalizm nedir?
19. Yüzyılda Marksistler, kıtasal bir devrim öngörürken ve devrimin tek bir ülkede olanaksız olduğunu savunurken, Lenin kapitalist emperyalizmin eşitsiz gelişme yasası nedeniyle tek tek ülkelerde devrimin mümkün olduğunu ve sosyalizmin tek bir ülkede inşa edilebileceğini ortaya koydu.
Marksizm, 19. yüzyılda kıta devriminin gerçekleşeceğini ve sosyalizmin tek bir ülkede inşa edilemeyeceğini öngörüyordu. Ancak Lenin, kapitalist emperyalizmin eşitsiz gelişme yasası nedeniyle, sosyalizmin zaferinin başlangıçta birkaç kapitalist ülkede veya tek bir ülkede bile mümkün olabileceğini savunuyordu. Muzaffer proletaryanın kapitalistleri mülksüzleştirdikten sonra, sosyalist üretimin örgütlendiği ülkede diğer kapitalist ülkelerle mücadele ederek diğer ülkelerin ezilen sınıflarını yanına çekeceğini ve onlarla birlikte kapitalistlere karşı isyanlar kışkırtacağını, hatta sömürücü sınıflara ve devletlere karşı silah zoru bile kullanabileceğini söylüyordu.
1915 yılında Lenin, Batı Avrupa'daki devrimlerin başarısızlığı sonucunda Sovyet Devrimi'nin yalnız kalmasının olası olduğunu belirtti. Bazı teorisyenler, Lenin ve Stalin'in mevcut durumu teori düzeyine yükselterek tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olduğunu iddia etti. Ancak Lenin'e göre, tek bir ülkede sosyalizm inşası ile sosyalizmin nihai zaferi ayrı şeylerdir ve kapitalist kuşatma koşullarında, tek ülkede sosyalizmin kesin güvence altında olmadığı riski taşır. Sosyalizmin nihai zaferi için, birden çok ülkede başarılı bir devrim ve kapitalist kuşatmanın yerini sosyalist kuşatmanın alması gerektiğini söyledi. Ancak bu, sosyalizmin tek bir ülkede kurulamayacağı anlamına gelmez, zorlukları olsa da devrim zor bir süreçtir.
Lenin'in önemli bir katkısı, örgütlenme sorununa yaptığı katkıdır. İkinci Enternasyonal partileri reformist partilerdi ve parti üyeliği sınırsızdı. Lenin, her üyenin bir parti görevi üstlendiği ve parti organına bağlı olduğu bir parti üyesi tanımı yaparak, Leninist parti çerçevesini belirledi. Demokratik merkeziyetçi bir işleyişin egemen olduğu, kararların demokratik bir şekilde alındığı ve bir kez karar alındıktan sonra tüm üyelerin bu kararlara uyduğu bir parti oluşturdu. Sosyalizm adına yola çıkan bir parti başka türlü olamazdı ve Lenin, Rusya gibi dünyanın en büyük ülkelerinden birinde, Bolşevik Parti'yi inşa ederek bu büyük devrimci görevi yerine getirdi ve sosyalist inşa faaliyetlerine girişti. Lenin, legal ve illegal çalışma arasında diyalektik bir bağ kurdu ve tasfiyeciliğin her türlüsüne karşı amansız bir mücadele verdi. Lenin'in partisinde hizipçiliğe ve parti içi gruplaşmalara yer yoktu.
Marx ve Engels, Devrimci Manifesto'da devletin tanımını yaparak ve devrimin sorunlarını ortaya koyarak devlet ve devrim konusuna önem vermişlerdi. Sonraki yapıtlarında bu konuda daha da ileri giderek, burjuva devletin yerine ne konulacağı sorununu çözmeye çalışmışlardı. Burjuva devletin yıkılması sorununu, sınıfsız topluma geçiş sürecinin zorunlu bir aşaması olarak proletarya diktatörlüğüne bağlamışlardı. Lenin ise, Marx ve Engels'in devlet ve devrim konularındaki görüşlerini daha da geliştirerek, sistematik bir yaklaşım ortaya koymuştu. Devrimin eşiğinde kaleme aldığı "Devlet ve İhtilal" eseri, bu konudaki görüşlerin en önemli örneklerinden biridir.
Lenin, Marx ve Engels'in ulusal soruna ilişkin yaklaşımlarını ileriye taşıyarak, ulusların özgürce kendi kaderlerini tayin etme hakkını savundu ve uluslar arasında eşitliği esas aldı. Stalin'in de katkılarıyla, Rusya'da bu yaklaşım bir halklar hapishanesi olan ülkede hayat buldu ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ne dönüştü. Lenin ayrıca, sosyalist inşanın ekonomik temellerine ilişkin önemli belirlemelerde de bulundu. Rusya'daki geri kalmış ekonomik koşullar nedeniyle, önce NEP politikasını ve kooperatifçilik planını önererek sosyalist kuruluşun temellerini oluşturdu. Sonra, tüm ülkenin elektriklendirilmesi planını sundu. Ancak, Lenin erken öldüğü için bu sonuçları göremedi. Stalin önderliğindeki SBKP(B) ve Sovyet işçi ve emekçileri ise sosyalist inşayı çok ilerilere götürdü ve 1950'lerde Sovyetler Birliği, sanayi ve tarımda dünyanın en önde gelen iki ülkesinden biri haline geldi.
Lenin'in Kişiliği
Lenin, Rusya'nın zeminini, yani topraklarını çok iyi biliyordu. Hatta sürgünde iken yazdığı "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi" adlı eserinde, Rusya'nın koşullarını derinlemesine analiz etmişti. Lenin, herhangi bir konuda bir şey söylediğinde, sorgulamadan takip etmezdi. Eğer söylediği şey gerçek hayatta doğrulanmıyorsa, eksikliklerini düzeltirdi. Ayrıca, geçmişte doğru olan şey bugün doğru olmayabilir, bu yüzden değişiklikleri anlamaya çalışır ve doğruyu bulmak için araştırmalarına devam ederdi.
Lenin, Rusya'nın yarı feodal yarı kapitalist bir ülke olduğunu ve demokratik devrim sürecinde olduğunu savunuyordu. Ancak 1917 Şubat Devrimi'nin gerçekleşmesinin ardından, birçok kişi demokratik devrim görevlerinin yerine getirildiğine inanmasına rağmen, Lenin'in tereddütsüz ileri sürdüğü şey, artık sosyalist devrim görevlerinin yerine getirilmesi gerektiği idi. Bu büyük bir stratejik dönüşümdü ve Lenin, canlı pratiğin içinden çıkardığı sonuca göre doğrultusunu belirleyerek, bu hedefe doğru ilerlemekte kararlıydı.
Lenin, taktik konularda kitlelerin durumunu dikkate alarak hareket etti ve hedefinden sapmadı. Örneğin, Şubat ve Ekim 1917 arasında izlediği taktik çizgi, onun taktik dehasının bir göstergesiydi. İkili iktidar durumunda, Nisan Tezleri'nde "Geçici Hükümete Destek Yok, Bütün İktidar Sovyetlere!" sloganını ileri sürdü. Ancak Temmuz olaylarının ardından, Sovyetler Geçici Hükümetin yedeği haline dönüştüğünde, bu sloganı geri çekti. Kornilov ayaklanmasının bastırılmasının ardından, Sovyetler yeniden kitlelerin çekim merkezi haline geldiğinde, aynı sloganı eylem sloganı olarak yeniden ileri sürdü. Bu, Lenin'in taktiksel esnekliği ve kitlelerin gerçek durumuna uygun hareket etme kabiliyetini gösterir.
Şubat Devrimi sonrası demokratik bir ortamda, Bolşevik Parti açıkça çalışmaya başladı. Ancak Temmuz ayındaki gericilik karşıtı olaylar sonrasında parti yeraltına çekildi ve daha sonra yeraltı çalışmalarını açık çalışmayla birleştirdi. Bu stratejik hareketleri sadece Lenin gibi büyük bir önder ve taktik ustası gerçekleştirebilirdi.