Avrupa Birliği'nin (AB) temel taşlarından biri olan ve pasaportsuz seyahat özgürlüğü sunan Schengen Anlaşması, üye ülkelerin birbiri ardına ulusal reflekslere dönmesiyle fiilen rafa kalkma tehlikesiyle karşı karşıya. Hollanda, Belçika ve Almanya gibi AB'nin kurucu ve en güçlü üyelerinin başlattığı geçici sınır kontrolleri kervanına, bu hafta başında Polonya'nın da katılması, "domino etkisi" endişelerini tırmandırdı. Polonya, Almanya ve Litvanya ile olan kara sınırlarında, "insan kaçakçılarıyla mücadele" ve "düzensiz göçün önlenmesi" gerekçeleriyle yeniden kontrol uygulamasına başladı.
Polonya İçişleri Bakanı Tomasz Siemoniak, kontrollerin sadece yasa dışı göçmen kaçakçılığı yapanlara yönelik olduğunu ve "normal yolcuların endişe etmesi gereken bir durum olmadığını" savunsa da, bu adım, Schengen ruhunun temelden sarsıldığının en son ve en net işareti oldu. Şimdilik 5 Ağustos'a kadar süreceği açıklanan kontroller kapsamında, 5 bin asker ve insansız hava araçlarının da desteğiyle, sınırlardan geçen herkesin kimlikleri ve pasaportları denetleniyor. Bu durum, bir zamanlar sadece bir tabela olan sınırların, yeniden duvarlara dönüştüğü bir dönemin habercisi niteliğinde.
‘Kısasa kısas’ ve suçlama oyunu: Almanya ve Polonya gerilimi
Polonya'nın bu adımı, aslında tek taraflı bir karar olmaktan çok, komşusu Almanya'ya karşı verilmiş diplomatik bir yanıt niteliği taşıyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk, ülkesinin aslında bu yola başvurmak istemediğini, ancak Almanya'nın Ekim 2023'ten bu yana kendi sınırlarında başlattığı ve yeni hükümetle birlikte daha da sıkılaştırdığı tek taraflı kontrollere karşı bir "tepki" göstermek zorunda kaldıklarını defalarca dile getirdi.
Mayıs ayında göreve başlayan Friedrich Merz başbakanlığındaki yeni Alman hükümeti, sadece kontrolleri sıkılaştırmakla kalmamış, aynı zamanda ülkeye sığınma talebiyle gelenlerin artık sınırlardan geri gönderileceğini de ilan etmişti. Nitekim Alman İçişleri Bakanlığı, bu kararın yürürlüğe girdiği 8 Mayıs'tan bu yana Polonya'dan gelen yaklaşık 1300 kişinin ülkeye girişine izin verilmediğini duyurdu. Alman siyasetçiler, bu kararları "komşuları kızdırmak için değil, Alman halkını düzensiz göçün yükünden korumak için" aldıklarını savunuyor.
Ancak bu "kısasa kısas" yaklaşımı, Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Katarina Barley gibi üst düzey isimler tarafından, "tüm Schengen sistemini sınırlarına getiren bir domino etkisi" olarak nitelendiriliyor. Bu durum, ortak bir Avrupa çözümünden uzaklaşılarak, her ülkenin kendi ulusal çıkarlarını ön plana aldığı, tehlikeli bir sürece girildiğini gösteriyor.
Sadece bir siyasi sembolizm mi? Uzmanlar uyarıyor
Peki, bu sınır kontrolleri, gerçekten de düzensiz göçü engellemede etkili bir yöntem mi? Brüksel'deki birçok uzman ve akademisyene göre, bu sorunun cevabı kocaman bir "hayır". Gözlemciler, bu uygulamanın, bir sorunu çözmekten çok, kamuoyuna "bir şeyler yapılıyor" mesajı vermeyi amaçlayan, tamamen "siyasi bir sembolizmden" ibaret olduğu görüşünde.
Lüksemburg Üniversitesi'nden göç uzmanı Prof. Dr. Birte Nienaber, Avrupa'da yükselen aşırı sağcı ve popülist partilerin, tüm siyasi yelpaze üzerinde bir baskı yarattığını belirtiyor. Göç konusunda "sert" bir tutum gösterme baskısı altında hisseden merkez sağ ve merkez sol partilerin, kitleleri memnun etmek için, en görünür ve en kolay propaganda aracı olan sınır kontrollerine sarıldığını vurguluyor. Nienaber, "Kaçakçılar ya da düzensiz giriş yapmaya çalışanlar, resmi kontrol noktalarından nasıl kaçacaklarını çok iyi biliyorlar. Kontroller onları durdurmuyor. Kontroller, sadece düzensiz göçün kontrol edilebildiği izlenimini yaratıyor" diyerek, bu politikaların etkisizliğini ortaya koyuyor.
Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi'nden (CEPS) Davide Colombi de, AB üyesi ülkelerin, şimdiye kadar sınır kontrollerinin ne göçü ne de terör saldırılarını önlemede işe yaradığını somut verilerle kanıtlayamadığının altını çiziyor. Yani, bu kontroller, aslında bir algı yönetimi operasyonundan başka bir anlam taşımıyor.
Alman iş dünyası ayakta: ‘sınırlara değil, güvenilirliğe ihtiyacımız var’
Bu siyasi sembolizmin, Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya için ise son derece somut ve yıkıcı ekonomik sonuçları olabilir. Schengen'in sağladığı serbest dolaşım, sadece turistlerin değil, aynı zamanda malların, hizmetlerin ve iş gücünün de serbestçe hareket etmesini sağlayarak, Avrupa'nın "tek pazarının" temelini oluşturuyor. Sınırlara yeniden konulan kontroller, bu pazarın can damarlarını tıkama riski taşıyor.
Almanya