Arkadaşlarımızla evde oturuyorduk. Dereden tepeden konuşurken konu birden bire en önemli sorunlarımızdan birine geldi. Ben çoraplarımın tekini bulamamaktan yakındım. Hatta “yalnızlıktan bunalıma giriyorlar” diye espri yaptım. Karım ters ters bakınca sesimi kestim. Ama konu açılmıştı bir kere... Bütün erkekler aynı anda isyan etti. Meğer derdi olan çokmuş. Sonunda kadınlardan biri, “O zaman siz yıkayın, siz birleştirin” diye sert çıkınca hepsi benim gibi sus pus oldu... E insan böyle oluyor. Dert, sorun olmayınca çorabın tekinin olmayışını en önemli sorun gibi anlatıyor. Bizim ki de böyle bir durum... Bütün dünyanın 7 şiddetinde açıkladığı, bizim afet merkezimizin kanun gücünde bir talimatla 6.6'ya indirdiği deprem geldi geçti. Yıkılan bina bile yok. Çok önceden tedbirler alınmış. Fay hatlarına, çürük zemine binalar yapılmamış. Yapmak isteyene izin verilmemiş.
Binalar çok iyi denetimden geçirilip 9 şiddetinde depreme dayanıklı inşa edilmiş. Olmuşuz Japonya... Sallanıp geçiyor. Biz gülüp geçiyoruz. Artık bütün depremler bize teğet geçiyor. Dokunsa da bizim umurumuzda olmuyor. Korona salgınında da dünyaya ders veriyoruz. Verilerimiz o kadar sağlam ki; bütün dünya bizi izliyor, bizi baz alıyor. Ayrıca toplum olarak çok dikkatliyiz. Çok bilinçliyiz. Salgın bize geldiğinde frene basıyor. Hem de acı bir fren yapıyor. Neredeyse geldiğine pişman... Ekonomimiz derseniz tatlı üzerinde kaymak. O kadar ki, artık dolara, euroya yüz vermiyoruz. Maliye bakanımız bile elinin tersiyle itiyor. “İlgilenmiyorum” diyor. Dolar bir üzgün, bir üzgün sormayın. Çıkarıyorsunuz Türk parasını, ne isterseniz alıyorsunuz. Ama küçük bir sorun var. Mesela nakit olarak almak isterseniz, yanınızda bir çanta, hatta bavul taşımak zorundasınız. Saymak için özel sayma makinesi de iyi olur. Ha bir de güçlü kuvvetli olmalısınız ki o ağırlığı kaldırabilmelisiniz. Parayı karşı tarafa teslim edin, ondan sonra onlar düşünsün. Araba satarken iyiydi... Bilmiyorum anlatabildim mi? Ondan sonra neydi? Çorabımın teki....