İkinci Yeni deyince akla gelen şairlerinden birisi de Edip Cansever’dir.

İkinci Yeni’nin kapalı, anlaşılması güç, ancak anlamdan da ayrılmayan şairidir Cansever. Farklı imgeler kullansa da düşünce öğesini göz ardı etmedi. Yapıtlarında tutarlı bir bütünlük sağladı. Kendine özgü şiirleriyle, yaşama biçimiyle de şiirin gündeminde kaldı. Sürekli yazan, yayımlayan bir şair olarak ilgileri hep sıcak tuttu.

Arkadaşı Cemal Süreya ondan olmalı şu gülümseten dizeleri yazmış ölümünün ardından: “Yeşil ipek gömleğinin yakası / Büyük zamana düşer / Her şeyin fazlası zararlıdır ya / Fazla şiirden öldü Edip Cansever”.

Edip Cansever’i anımsatacak ne çok dize, ne çok şiir gelir aklımıza değil mi?

“Boynu bükük duruyorsam eğer / İçimden öyle geldiği için değil / Ama hiç değil / Ah güzel Ahmet abim benim / İnsan yaşadığı yere benzer “/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer” diyordu, unutmuyordum.

Sonra “Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün” diyordu, bir yere yazıyordum. Devam ediyordu: “Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi /O çocuklar büyüyecek / O çocuklar büyüyecek / O çocuklar...”

Mendilimde Kan Sesleri’ydi, Edip Cansever’di. Sonra bir başka bir yerden “Yerçekimli Karanfil”den dokunuyordu elerimize, elden ele dolaştırıyordu karanfilleri: “Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte / Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel / O başkası yok mu bir yanındakine veriyor / Derken karanfil elden ele.”

Eğer masadaysak, yazıyorsak, okuyorsak, içiyorsak, aklımıza gelen yine Edip Cansever oluyordu. Masayla birlikte yaşam verdiği dizeler düşüyordu dilimize. Masaya neleri koymuyordu ki? Pencereden gelen ışığı, aklında olup bitenleri, hayatta ne yapmak istiyorsa onları, ama en güzeli sonsuzu yerleştiriyordu masaya. “Adam yaşama sevinci içinde” ise o masa ne büyük masa, ne şiirşenlik masaymış!

Denir ki onun için “ Şiir, onun vatanıdır. Şiiri hayattan, hayatı da şiirden özümseyebilmiştir.” Bu sözlere katılmamak olası mı?

Ve Edip Cansever 28 Mayıs 1986’da ayrıldı aramızdan. Biz onu fazla şiirleriyle de sevdik. Bugün de sevgiyle, saygıyla anıyoruz ya… Şiirin kalıcılığı işte.

GÜNGÖR TEKÇE ŞİİRLERİNİ DE ÖZLEDİK

Ses ve doku yakınlığı duyduğu şairlerden biri Cemal Süreya ise diğeri Edip Cansever’dir.

Az ama derin yazan, seçici davranan, ince eleyip sık dokuyan bir şairdir Güngör Tekçe. Arıtılmış,  damıtılmış, durulanmış şiirlerin şairidir. İçinde taşıdığı şakacı, güleç çocuğu, çocuk saflığını korur. Yıpratmaz, örselemez onu. “Ön yargılardan, kültürel kalıplardan, değerlerden sıyrılıp salt o dünyayı görmek” ister. Haylaz, ama zeki, akıllı bir çocuğun algısı, sezgisi, gözüyle bakar dünyaya. 

Yıllardır Bodrum’da yaşıyor Güngör Ağabey. Arada telefonlaşır, özlem gideririz. Uzun uzun söyleşiriz. Geçenlerde yine ses sese buluştuk. Birçok dostumuzu andık. Konu şiire gelince “sekiz yıla yakın zamandır tek dize bile yazmadım!” deyince şaşırdım.

Eşi Güray Tekçe, sosyal medya hesabından Güngör Tekçe’nin “Göz” adlı şiirini paylaşmıştı. Ben de o dizeleri burada sizinle paylaşmak isterim:

“Bir göz vardır / Bütün bakışlardan uzak / Ve yakın sadece size / Bir göz vardır / Bütün tutkulardan uzak / Döner durur / çevrenizde / Bir göz vardır / Bütün yalanlardan uzak / İşinizde gücünüzde / Silkip atamadığınız / Koyup kaçamadığınız / Bir göz vardır / Dikilmiş gözlerinize”.

Evet Güngör Ağabey, bize kuşlu mektuplar yazmıştın, içimizdeki çocukları havalandırmıştın. Unutmadık incelikli şiirlerini, kitaplarını, gülüşlerini. Yeni şiirlerini, kitaplarını da bekliyoruz.