Derler ki; yaradılışın ilk gününde Tanrı ışığı yaratır; bunun iyi olduğunun ayrımına varır. Işığı karanlıktan ayırır, ışığa “gün”, karanlığa “gece” adını verir.

Yunan söylencebiliminde ışık karanlığın düşmanı değil çocuğudur. Karanlık kendini çoğaltmak için dünyaya ışığı gönderir.

Işık devinim durumundaki karanlığın da adıdır.

Işık, karanlığı aydınlatır; karanlık ise ışığın olmadığı yerdir. Ancak ışık, karanlıkta kaybolmaz.

Elbette insan karanlığı da sever; gece karanlıktır, uyku için de gereksinimdir diye algılar. Gecenin karanlıkla duygusal bir bağlantısı da vardır.

***

Işık ve karanlık… İkisi de birbirine karşıt. İkisi de birbirine ters.

Zaman içinde gelişen insan aklı, bilimle değerlenen somut olgular, yaşamsal değerler, insanın ışıkla, aydınlıkla karanlığın çizgisini belirler.

Söylencesel masalların ötesinde aydınlığı, ışığı ayrı tutar, konumlandırır, karanlığın kötümser, karamsar, kötülük varlığıyla eşleştirir.

Işık işlevsel, karanlık edilgendir. Işığın, aydınlığın kapısı umuda, sevgiye, güzelliğe, duruluğa açıktır. Karanlık karamsar, kötümser, korkulu, kuşkulu bir eylemliliği imler.

***

Türkiye’nin aydınlık yüzünü görmek, geleceğe umut ekmek için; çağdaş, demokrat, hukukun egemenliği, toplumsal barış; kültüre, sanata, bilime saygı önceliği, düşünce özgürlüğü, eğitimde fırsat eşitliği… gibi olanakları yaşama geçirmekle olanaklıdır.

Cumhuriyetin büyük kazanımları olan Köy Enstitüleri, Halkevleri, Türk Dil Kurumu, halk odaları… gibi çağdaş, devrimci kurumları yeniden yapılandırmak demek.

Geleceğe yine umutla bakacağız; karanlıkların aydınlığa dönüşmesini göreceğiz, görev ve inanç bilinciyle, toplumsal duyarlılıkla, sorumlulukla, barışçıl duygularla, insana ve emeğe saygıyla, aydınlanmanın gücüyle bunları başarmak zorundayız.

***

Hadi bi yol ünlü Fransız şair Paul Eluard’a gidelim, onun Aydınlık şiirine konuk olalım. A.Kadir çevirisiyle, sesiyle. Der bakalım ne der?

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece / Kendimde denemişim ben
Kulak ver dinle / Her acının sonunda / Açık bir pencere vardır.
Aydınlık bir pencere / Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek / Doyurulacak açlık / Cömert bir yürek
Uzanmış açık bir el / Canlı canlı bakan gözler vardır
Bir yaşam vardır yaşam / Bölüşülmeye hazır.

Bungun, kötücül, acıklı, kaygılı günlerden geçerken; aydınlığı, ışığı, çağdaş yaşamı, umudu, kıvancı, gönenci, erinci ne çok özlediğimizin ayrımındayız değil mi?

Goethe’nin ölmek üzereyken çağrısı “ışık, biraz daha ışık”tır… Bizim de çağrımız, çığlığımız ölmeden, yaşam doludizgin sürerken, karanlığa değil, daha çok ışığa, daha çok aydınlığa, aydınlanmaya olsun… Korkunun kararttığı bir dünyada yaşamak yerine aydınlığın, ışığın yeşerttiği bir dünyada olmak…Ne güzel!

ARTEMİS DERGİSİ

Salihli’de 8 yıldan bu yana yayımlanan ARTEMİS Kültür Sanat Edebiyat dergisi özveriyle, özenle, aydınlanma bilinciyle yayımını sürdürüyor.

Arada benim de dosya yazılarıyla katıldığım ARTEMİS’in Temmuz-Ağustos-Eylül 2025 tarihli 29 sayısının doysa konusu “Türkiye, Işık ve Karanlık”tı.

Yüksel Pazarkaya, Bilsen Başaran, Hasan Ulaş, Aytekin Karaçoban, Meryem Ağar, Hasan Efe, Habib Bektaş, Ertuğrul Özüaydın, Yusuf Çağlar, Hasan Çelikkol da daha çok aydınlık, daha çok ışık diyerek aydınlanmanın yolculuğuna ktılmışlşar.

Ben de yukarıda bir bölümünü paylaştığım yazımla ARTEMİS’in bu sayısında yer aldım. Bu yazımı dostlarımla da paylaşmadan geçmek istemedim.

Hem yaşamın öznesi hem acımasızlığın simgesi doğanın, hayvanların, avın, doğurganlığın tanrıçası ARTEMİS’e de merhaba diyerek…