Şiirle, yazınla ilgili olanların haberi gazetelerden okuduğunu biliyorum. “Türkiye’de şiir kütüphanesinin bulunduğu tek yer Bursa Nilüfer Belediyesi’nin, Türkçede yayımlanmış şiir eleştirilerinin önemine dikkat çekmek, Türk şiirine katkı sunmak amacıyla verdiği Mehmet H. Doğan Ödülü’nün bu yılki sahibi Alphan Akgül oldu.” Alp Akgül’ün “modern şiir teorileri, metafizik şiir ve yaratıcı yazarlık” üzerine çalışmaları olduğunu da okumuştum.

Şiir eleştirisi konu edilince, yazdıklarına deneme, eleştirme ne denirse akla gelen adlardan birisidir Mehmet H. Doğan.
Feridun Andaç’la yaptığı bir söyleşide yazının en “belalı dalı” olarak gördüğünü söyler Doğan. “Bol bol düşman kazanırsın” diye de ekler. Bu bağlamda Mehmet H. Doğan adına ödül verilmesini önemli buluyorum.
Yeri gelmişken şiir eleştirisi üzerine kısa bir yolculuk yapmak geçti içimden.
Yazınımızda korkulu alandır şiir eleştirisi. Şairleri eleştirmek, arı kovanına çomak sokmak gibidir. Şiiri, şairini eleştirmek, polemik yaratmak çok rastlanılan şeyler değil günümüzde.
Anımsayınız; Nâzım Hikmet, putları kırıyoruz deyip Mehmet Emin Yurdakul ve Abdülhak Hamit Tarhan’ı eleştirdiğinde yer yerinden oynamış…
Garip akımı hem kabul görür, hem eleştirilir. Geleneğe bağlı olanlar, şiiri ayağa düşürmekle suçlar. Toplumcular yozlaştırmayı amaçlayan, küçük burjuva duyarlığını geliştirmeye çalışan bir devinimin başlatıcısı olarak görürler. Yazın tarihçileri ise yeni şiirin başlangıcı sayarlar.
İkinci Yeni’ciler, 40 Kuşağı Toplumcularını, Maviciler’i, Garip şiirini kendi bakış açılarıyla acımasızca eleştirir.
Türk yazınında batılı anlamdaki ilk eleştiriler Tanzimat dönemiyle başlar. Şinasi bir eleştirmen olarak kabul edilmese de bu türün doğuşuna katkısı yadsınamaz. Dil ve yazın konusundaki görüşleri bu türün gelişiminde adının anılmasını gerekli kılar. Şinasi’den sonra Namık Kemal de eleştirmen kimliğini belirgin biçimde öne çıkarır.
Ziya Paşa’nın Tanzimat dönemindeki eleştiri anlayışı “eskinin reddi ve yeninin yaratılması” üzerine kuruludur.
Eleştirinin yazınsal tür olarak algılanması, türün gelişmesi Servet-i Fünun döneminde ivme kazanır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ise eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar. Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmen olarak göze çarpar. Özellikle Ataç'ın eleştirileri heyecan ve duygularıyla birlikte değer yargılarına dönüşür.
Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk nesnel eleştiri alanında öne çıkarlar. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenler olarak nitelenirler.
Eleştirmen adlarını saymaya başlayınca Orhan Burian, Cevdet Kudret, Adnan Benk, Tahir Alangu, Memet Fuat, Bedrettin Cömert, Cemil Meriç, Konur Ertop, Rauf Mutluay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur, Mustafa Öneş, Sabit Kemal Bayıldıran adlarını da anımsarız.
1970’li yıllarda edebiyat dergilerinde özellikle şiir eleştirisinde Mehmet Yaşar Bilen adını da unutmak olası değil. Eskimeyen dostum Bilen’in eleştirel yazılarını özlediğimi de belirtmeden geçemem.
Gönlüm, yeni adların dostlukların, düşmanlıkların etkisinden, yergiden, övgüden uzak gerçekçi, nesnel eleştiriyi yaşama geçirmelerinden yana.