Yozgat’ın Sorgun ilçesinde yer alan Uşaklı Höyük’te yürütülen kazılar, tarihin karanlıkta kalmış bir dönemini yeniden gündeme taşıdı. Pisa Üniversitesi’nin öncülüğünde, Türk ve Britanyalı araştırmacıların katkısıyla çalışan Orta Anadolu İtalyan Arkeoloji Misyonu, gizemli dairesel yapının hemen yanında en az yedi çocuğa ait kemik kalıntıları buldu.

Mitos haline gelen kadınlar: Sinema, moda ve kültürde iz bırakan dört isim
Mitos haline gelen kadınlar: Sinema, moda ve kültürde iz bırakan dört isim
İçeriği Görüntüle

Arkeologlara göre bu keşif, geleneksel bir gömme biçimiyle açıklanamayacak kadar sıra dışı. Çocukların kalıntıları, çukur mezarlara yerleştirilmiş değil; kül yığınları, hayvan kemikleri ve seramik parçalarıyla birlikte kasıtlı olarak bırakılmıştı.

Dairesel yapının gizemi derinleşiyor

Kazı ekibi, 2021’de keşfedilen taş halkayla çevrili gizemli dairesel yapının işlevini hâlâ tam olarak açıklayamasa da, bu alanın Hititler için kutsal bir anlam taşıdığı düşünülüyor. Yapının Geç Tunç Çağı boyunca varlığını sürdürdüğü ve çevresinde düzenlemeler yapılmasına rağmen yerinin korunmuş olması, bölgeye gösterilen saygının işareti olarak yorumlanıyor. Koç Üniversitesi’nden arkeolog Valentina Orsi, çocuk kalıntılarının bu yapının dış döşemesine yakın bölgede bulunduğunu açıkladı. Olağanüstü iyi korunmuş bir diş örneği Ankara Üniversitesi’nde genetik incelemeye alındı ve bu çalışma, bölgenin eski halkları hakkında yeni bilgiler ortaya çıkarabilir.

Yazılı kaynaklarda sessiz kalan ritüeller

MÖ 1650-1200 yılları arasında hüküm süren ve Mısır ile Babil’e rakip olan Hititler, ardında geniş bir çivi yazılı arşiv bırakmıştı. Ancak bu metinlerde çocukların cenaze ritüelleri neredeyse hiç yer almıyor. Antik Yakındoğu’da çocukların genellikle evlerin altına veya küplerin içine gömüldüğü bilinirken, Uşaklı Höyük’teki uygulama bu gelenekten farklı görünüyor. University College London’dan Yağmur Heffron, bulguların Hitit toplumunda çocuklara farklı bir ritüel uygulanmış olabileceğini işaret ettiğini söylüyor. Araştırmacılar, söz konusu alanın tabletlerde adı geçen ve Fırtına Tanrısı Zippalanda ile ilişkilendirilen bir kutsal mekân olabileceği ihtimali üzerinde duruyor.

Hayvan kemikleri ve adak izleri

Çocuk kalıntılarının yanı sıra çevredeki çukurlarda at, eşek ve geyik kemikleri de bulundu. Roma Sapienza Üniversitesi’nden zooarkeolog Claudia Minniti, bu kalıntıların muhtemelen adak olarak bırakıldığını belirtiyor. Daha üst tabakalarda ise tüm bir at iskeletine rastlandı; bu durumun kurban töreni veya ziyafetle bağlantılı olabileceği ifade ediliyor. Seramik kaplarda yapılan incelemeler, o dönemde et ve tahıl tüketiminin yaygın olduğunu ortaya koydu. Bu da çocuk kalıntılarının bulunduğu alanın aynı zamanda toplumsal ritüellerle bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Höyüğün katmanları tarih yazıyor

Uşaklı Höyük, MÖ 3. binyıldan itibaren kesintisiz iskân görmüş bir yerleşim. Üst akropoldeki kazılar, Demir Çağı’ndan Hellenistik döneme kadar uzanan tabakaları gün yüzüne çıkardı. Ancak Orta Çağ’a ait yerleşim izi bulunmadı. Kireç döşemelerin altından çıkan ocak ve duvar kalıntıları, buranın açık toplanma alanı olarak kullanıldığını düşündürüyor. Buna karşılık alt terasta, 11. ile 13. yüzyıllara tarihlenen bir Orta Çağ nekropolü bulundu. Türk antropologlar, bu mezarlarda gömülü bir ailenin DNA analizini yapıyor. Bu bulgu, Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu’daki nüfus hareketlerini anlamak için önemli ipuçları sunabilir.

Zippalanda bağlantısı güçleniyor

Araştırmacılar uzun süredir Uşaklı Höyük’ü, Hitit tabletlerinde adı geçen kutsal merkez Zippalanda ile ilişkilendiriyor. 2017’de bulunan bir çivi yazılı parça ve tapınak yapısı olduğu düşünülen II Numaralı Yapı’nın anıtsal boyutları bu teoriyi destekliyor. Ayrıca bölgede granit taşın tercih edilmesi de alanın önemine işaret ediyor.

Araştırmalar 2026’ya kadar sürecek

İtalya ve Türkiye tarafından desteklenen kazı projesi, önümüzdeki yıllarda daha da genişletilecek. 2026’da yapılacak paleobotanik ve DNA çalışmaları, bölge halkının günlük yaşamına dair daha ayrıntılı bilgiler sunacak. Kazı eş direktörü Anacleto D’Agostino, “Her kemik, her tohum, her buluntu bizi bu topraklarda yaşamış insanların dünyasına biraz daha yaklaştırıyor” sözleriyle keşfin önemini vurguladı.

Kaynak: Kültür Sanat Servisi