Sorun Türkçeci olmak değil; Türkçenin varsıllığına inanmak, sözcükleri yerinde kullanmak, Türkçeye güvenmek yetmez mi? Yabancı kaynaklı batıdan, doğudan çok sözcük girmiş dilimize. Buna bir de Osmanlıcanın karmaşık dili eklenmiş. Oysa Yunus’tan, Karacaoğlan’dan, halkın dilinden, geleneksel geçmişinden kaynaklanan nice güzel sözcüğümüz varken, ne adına özenme, öykünme, etkilenme içindeyiz?
Bugün de aynı dayatmayı sürdürüyoruz. Gazete, dergi, sanal ortam yazılarında, yazışmalarda, televizyon, radyo sunumlarında, etkinliklerde, toplantılarda, siyasilerin demeçlerinde Türkçenin güzelim sözcüklerimizi kullanmaktan sakınanları anlayamıyorum!
***
Şiirlerini arı-duru Türkçe yazan şairlerdendi Tahsin Saraç. Bugün de onun şiirlerini okurken, saygımı yineliyorum içimden. Türkçeyi ses bayrağı yapan Nurullah Ataç, Ömer Asım Aksoy, Cahit Külebi, Ceyhun Atuf Kansu, Emin Özdemir, Ali Püsküllüoğlu gibi şairleri, yazarları da unutmak olası mı? Oysa eskimiş, yıpranmış, işlevini yitirmiş, şiir diline de yabancı duran sözcükleri kullanan şairleri okurken tadım kaçıyor. Attila Aşut, dünya görüşü, yaşama bakışı, yazılarındaki toplumcu gerçekçi duruşu, gazeteciliği, dil konusundaki, doğru Türkçe kullanımındaki duyarlılığı övgüye değer saygın bir yazardır, şairdir. Bence Attila Aşut’u yazına, sanata, ekine önem veren, yazan, yapıtlar çıkaran kişiler özenle, dikkatle izlemeli, yararlanmalı.
***
Hidayet Karakuş da arı-duru Türkçe kullanımına özen gösteren, yanlış kullananları uyaran, eleştiren bir yazın emekçisidir. Bu bağlamda Efdal Sevinçli’nin de Türkçe sözcükleri doğru ve yerinde kullanan yazarlardan biri olduğunu söylemeliyim.
Hüseyin Yurttaş da şiirlerinde, yazılarında, öykülerinde Türkçenin olanaklarını yerinde kullanan yazın emekçilerindendir.
Hem yazılarında hem sunumlarında, söyleşilerinde Türkçe savaşımcılarından biri de Yunus Bekir Yurdakul’dur. Aynı doğrultuda Düriye Ayyıldız, Gürsel Gezen, Ferzan Sarpkaya, Bahri Karaduman unutulur mu?
***
Konu dil olunca, konu Türkçe olunca, bilgiçlik taslayacak değilim elbette. Yazılarımda, şiirlerimde, konuşmalarımda Türkçenin olanaklarını, arı-duru sözcüklerini kullanmaya özen gösteririm. Bunda ne denli başarılı olduğumu da kuşkusuz dostlarım, okurlarım değerlendirirler. Eleştirenlere de saygı duyarım. Canımı sıkan, yüzümü ekşiten sözcüklerin kullanılıyor olmasını da içime sindiremiyorum. İstikşafi, fıtrat, performans, dezenformasyon, manipülasyon, konsept, argüman, ambiyans, jenerasyon, nüans… Daha nice yabancı sözcüklerin baskına uğramışız. Bu sözcüklerin bir kaçına yeniden dokunalım mı?
***
Performans : Son yılların dilimize sızan, kendini Türkçe gibi yutturan, günlük kullanımda baş sıraları paylaşan bu sözcüğü hiç sevmedim, hiç kullanmadım. Kullananları da yadırgıyorum. Tümcelerin sözlerin kullanımındaki amaca göre, 'başarım, gösteri, iş, yapma, oyun' gibi sözcükleri de kullanabiliriz.
Dezenformasyon : Fransızca kökenli bu sözcüğün karşılığı olarak önerilen 'bilgi çarpıtma'yı kullanırsak, daha anlaşılır olmaz mıyız?
Manipülasyon: Yönlendirme, seçme, ekleme, çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme.
Konsept: Fransızca kökenli. Kavram, anlayış, görüş, biçim, yol, düzen gibi anlamları içerir. Bunlardan birini kullanmanın daha doğru olacağı kanısındayım.
Argüman : Sav, kanıt, tez… Argüman’ı atalım, daha Türkçesiyle buluşalım mı?
Jenerasyon da beni itiyor. Artık kuşak diye karşılasak mı?
Türkçenin varsıl olanaklarını şiirden, öyküden, romandan, tüm yazınsal ürünlerden eksik etmeyelim.