O; çok yıllar önce din referanslı gerici yapılanmayı, ülkeyi nasıl ele geçirdiğini anlatıyordu. Rabıta ile başlayıp, “tarikat-emperyalizm-terör” ortaklığını yazıyordu, çeteleri ortaya çıkarıyordu belgeleriyle! Çeşit çeşit cemaatlerin milli eğitime, orduya, polise, yargıya, üniversitelere sızdığını da! Sonunda da Cumhuriyet'in, Atatürk’ün devrimlerini, tüm değerlerini yıkacaklarını da! Bunları yazdı; korkuttuğu “karanlık güçlerce” 29 yıl önce bugün öldürüldü! Uğur Mumcu’nun kitaplarına baktığnızda neden aramızdan alındığının anlaşılacağı nettir!
****
26 Ağustos 1962’deki ilk yazısını bitirdiği tümceydi; “Her şeye Atatürk gücüyle ve Onuncu Yıl umuduyla başlayacağız.”
Bu satırlar da; “Kalpaksız Kuvvacı” Uğur Mumcu’nun 4 Şubat 1981 tarihli Cumhuriyet’teki “Gözlem” köşesinden; “İsterler kim susalım, isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için her türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar. Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz…”
****
Ve son yazısı; dönemin iki bakanının Yüce Divan'da yargılanmasını içeren 'Zeyilname'nin girişi; “Bugün pazar, nedense dilimin ucuna ANAP’ın o eski şarkısı takılıyor: 'Arım / balım / peteğim...' Bugün bu şarkıyı ele alıp bir pazarlık yazı mı yazayım? Yoksa son güncel olaylara mı değineyim... Gazetecinin görevi güncel olayları yazmak, öyleyse şu Yüce Divan konusuna girelim...”
****
Karanlık yıllarda bir gün Uğur Mumcu, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Kurthan Fişek, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne çağırıldı. “Hayatınız tehlikede” dediler, birer tabanca verdiler.
Sordular; “Ne yapacağız bu tabancaları, tutmasını bile bilmeyiz. Nasıl kullanacağız?” “Öğreteceğiz,’ dedi polisler. Poligona geçtiler, atış talimi yaptılar. Poligondan çıktıktan sonra Uğur Mumcu meslektaşlarına şunu söyledi hayli asılmış suratıyla; “Elin gazetecisine yazı yazmak için kalem, daktilo, mürekkep verirler, bize tabanca verdiler. Mermiye değil, mürekkebe ihtiyacımız var!”
****
Müthiş üretkendi. Binlerce yazı, kitap yazdı, TV’de programlar yaptı. Özgürlüğü, barışı, hukuku, çağdaşlığı, eşitliği savundu. “Araştırmacı gazeteciliğin rekoru kırılamayan 100 metrecisiydi! Karanlık hadiselerin, sorunların üzerine gidip, bilgisini / belgesini toplar, belli bir sistematikle çözümleyeniydi!”
Bilimin ışığından şaşmadı. Her türlü tehdit, korku, baskıya karşı durdu; asla eğilip, bükülmedi. Katledildi, yenilmedi!
****
Uğur Mumcu… Ve ismiyle hemen akla gelen; “Yüreğindeki Cumhuriyet... Zihnindeki Atatürkçülük... Üzerine titrediği hukuk devleti... Kalbindeki yurtseverlik... Beklediği ilkeli siyaset...
Sevdası; onurlu ve yürekli gazetecilik...” Bir bombalı saldırıda parçalanarak koparıldı bizden!
****
Mustafa Balbay'dan bir anekdot; “Kendisinden dinlediğim bir anlatım. Uğur Abi tanınmış bir kişi hakkında belge bulmuş, yazacak. Önce kendisini arıyor. O da, 'Yazma, ben Nadir Nadi’yi tanıyorum. Yazsan bile söylerim, koydurmaz' karşılığını veriyor. Uğur Mumcu yazıyı yazıyor. Yayımlandığı gün gazetenin imtiyaz sahibi ve Başyazarı Nadir Nadi telefon ediyor. Diyor ki:
'Uğur yazını okudum, ellerine sağlık. Sen daha yazmadan konudan haberim vardı. O kişi beni aramıştı...' Karşılıklı gülüşmelerden sonra Nadir Nadi şöyle devam ediyor: 'Bir şey bulursan benim hakkımda da yaz...'”
****
Dünkü Cumhuriyet'te Zülal Kalkandelen'in yazdığı gibi; “Uğur Mumcu, benim ve benim gibi pek çok gazetecinin kahramanı. Cesareti, bilgisi ve nezaketiyle kendimize örnek aldığımız meslek büyüğümüz. Uğur Mumcu’nun yazıp söylediği gerçekleri anlatmaktan yılmayacağız.
UĞUR MUMCU’YU YOK EDEMEDİNİZ!
Biz sesimizi onun sesi, kalemimizi onun kalemi yaptık!”