Nereden geldi aklıma, nasıl takıldım Ekrem Güyer'in nihavend şarkısına? “Ayrılmak ne kadar zor, unutulmak çok acı!” Şarkı başka baharda, başka tatlarda sürer gider; ama benim yazımı kamçılayarak, tetikleyerek…
Ne çabuk unutuyoruz! Sanat, edebiyat, bilim, kültür, spor, siyaset alanında çevresine, kentine, ülkesine bilinçle, sevgiyle, inançla, aydınlanma sevdasıyla çalışmış, emek vermiş insanları…
O güzelim insanların yaşarken değerini bilmek, saygılı davranmak, ölümünden sonra da anmak, adını yaşatmak çağdaş ve sosyal yerel yönetimlerin, devletin görevleri içinde olması gerekmez mi?
Ne yazık ki bu bağlamda yeterince değerbilir davranmıyoruz, duyarlılık göstermiyoruz. Kimi zaman da gerçekten ülkemizin, kentlerimizin yüz akı olan bu güzel insanların adını salonlardan, sokaklardan, alanlardan kazımaya çalıyoruz!
Geçtiğimiz günlerde şair dostum Ahmet Günbaş sosyal medya’dan seslenmişti. “Ahmet Uysal’ı Unuttuk mu?” diye. 3 Temmuz 2011'de yitirdiğimiz şair, yazar, eğitimci, İda sevdalısı Ahmet Uysal’ın adını unutulmuşlar kervanına katan Kuzey Egeli yerel yöneticilere sitemle sesleniyordu. O yazısından bir bölüm paylaşmadan geçemiyorum:
“Aradan tam yedi yıl geçmiş… Yedi yakıcı yaz, yedi 'güz tartımı', yedi umursamaz kış ve Nisan yağmurlarının İdalı çiçeklerle söyleştiği yedi sevdalı bahar!..
Yazla birlikte şiirin sofrasında toplardı bizleri. Uzak-yakın şairlerle tam bir şiir şölenine dönüşürdü Kuzey Ege kıyıları. Biricik İdası şiir aşkıydı aynı zamanda. İda’nın kalbini dinledikçe şiirler fışkırırdı derinliğinden.
Ölümünden sonra üç kez anabildik onu. Sağlığında M. Hıfzı Aksoy ile birlikte karşılarında düğmelerini ilikleyen Belediye Başkaları her nedense, özellikle o yörenin saygın bir öğretmeni olan Köy Enstitülü M. Hıfzı Aksoy’un ölümünü de fırsat bilerek bıraktılar ipin ucunu.
İlk toplantıda dile getirdiğimiz hiçbir öneri gerçekleşmedi. Ne bir büstü dikildi bir meydana, ne bir yere adı verildi. Bundan zerre kadar utanç duymadı kimse. Hesap soran da olmadı.
Zamana karşı yarışarak ardından altı kitabını bastırdık değerli abimizin. Sonra herkes elini eteğini çekti bir şeylerden; anılmaz, anımsanmaz oldu.
Örneğin geçenlerde gerçekleştirilen Edremit Kitap Fuarı’nda Ahmet Uysal’a yer açmak, sanat ve kültür adına onurlu bir davranış olabilirdi. Kimsenin aklının ucundan bile geçmedi.
Sözün kısası dostlar, ben böyle bir karanlık, böyle bir suskunluk beklemiyordum.
Yakışmadı bize, hiç yakışmadı. Öldüğüyle kaldı Ahmet Uysal. Böyle bir ilgisizliği hiç mi hiç hak etmedi.”
Bu olanlardan sonra Ahmet Günbaş “son derecece kırgın, yorgun ve umutsuz” olduğunu da ekliyordu; haklıydı da…

AYDIN EFELER'DE ADI YAŞAYACAK


Hem Aydın’da yayımlanan “Şafak” gazetesinde, hem sanal ortamda sesini duyurmaya çalıştı şair ve yazar Mehmet Genç. Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin eski yerindeki bir salona adı verilen Muzaffer İzgü’nün, daha sonra belediyenin yeni yerleşkesinde adının konulmamasını kınamış, sitem etmişti.
Sonunda Aydın’ın Efeler Belediyesi bu sesi duydu, Muzaffer İzgü’ye sahip çıktı, gülmece yazınımızın büyük ustasının, Kültür Merkezi olarak da görev yapacak salona adının verilmesini kararlaştırdı. Sanırım yakın zamanda da Muzaffer İzgü Salonu hayat geçmiş olacak.
Gerek Ahmet Günbaş’ın, gerekse Mehmet Genç’in duyarlı davranışlarına, seslenişlerine alkışla…
Dilerim Ahmet Uysal adı da hak ettiği gibi Edremit’te, Altınoluk’ta, Küçükkuyu’da yaşamalı, yaşatılmalı. Muzaffer İzgü adı Aydın’da da ışımalı hep.
Şairin sesi de çınlamalı…