Günümüzden 45 bin yıl önce, sol gözü görmeyen, sağ kolu ve eli felçli olan, yürüme güçlüğü çeken ağır engelli bir insan, o dönemin koşullarında rehabilite edilebildi ve 40 yaşlarına kadar yaşaması sağlandı. Kuzey Irak’ın doğusunda yapılan kazılardan elde edilen bulgular, “ilkel” nedir sorusunu bir daha gündeme getirdi. Eski Mezopotamya’da devlet kurumlarında, tapınaklarda çalıştırıldılar, cezalı değil, “öyle” yaratılmalarının Tanrının kötü bir gününe denk geldiğine inanılarak, toplum tarafından kabul edildiler. Eski Mısır’ın ders kitaplarında, “Onlarla alay etmeyin, yaşamlarını daha da ağırlaştırmayın, Tanrı tarafından yaratılmış zekâyı aşağılamayın” diye yazdı. Özellikle görme engelliler, müzik yaratıcılıkları ile kültürel etkinliklerin baş tacı yapıldı. Antik Yunan’da, ateş ve dövme tanrısı Hepahistos doğuştan felçliydi. Durumundan utanan annesi Hera tarafından, öteki tanrılar tarafından görülmesin diye, Olympos’tan aşağıya yuvarlandı. Demirciliği öğrenen Hepahistos, insanlığa katkı verdi. 6. yüzyılda yalnızca savaşta engelli duruma düşenlere değil, her engelliye maaş bağlandı. Roma İmparatorluğu'nda saçmalıklar başladı. Babalara, engelli doğan çocuklarını öldürme yetkisi tanındı. İki yüzyıl sonra kaldırıldı ve engelliler saray eğlencesi malzemesine dönüştürüldü. İ.S. 330’da İstanbul’da engelliler için “Yaşam Evi” kuruldu. Orta Çağ, insanlık kadar engellerinin de baş belası oldu. Onları şeytan olarak nitelendirdi. Engelli bebekler öldürülerek, şeytanın yok edilmesine çalışıldı! İzole edildiler ve böylece insanlık “karakterini” korumuş olacaktı! Zekâ engellilere “deli” dendi, keramet sahibi olduğu düşünülenler, “kutsal varlık” olarak tanımlandı. 16. yüzyılda insanlık “insanlığını” yeniden keşfetti. 1784’te Prof. Hauy, Paris’te görme engelliler için okul kurdu, bunu Bavyera ve Münih’te açılanlar izledi. 1. Dünya Savaşı katliamında, öğretmenler cepheye gittiğinden, öğretime ara verildi. Sonra insanlık Hitler ve faşizmiyle tanıştı. Başlangıçta engellilere dokunmadılar. Çünkü faşizmin, toplum tarafından benimsenmesi, desteklenmesi, içselleştirilmesi gerekiyordu. İşe, “yararsızlar” denerek, ödeneklerini kesmeyle başladılar. Hitler denen baş belası, kıta Avrupası’nda yapılmaya çalışılan her şeyi mahvetti. 1933’te 800 bin engellinin yok edilmesine karar verildi. Önce kaderleriyle baş başa bırakıldılar, sonra gaz odalarının muslukları onlar için açılmaya başlandı. Bir kısmı, çoğalmasınlar diye kısırlaştırıldı. Nihayet kilise, faşizme suç ortaklığının vicdan azabıyla ses yükseltmeye başladı ve engelli katliamı görece olarak yavaşladı. Sonra? Sonra geldik bu günlere. Evet, bugün belki uzak adalara sürülüp, mağaralara kapatılmıyorlar. Şeytan olarak görülüp, insanlığın yüz karası olarak topluca katledilmeleri öngörülmüyor. İnsanlık, engellilere karşı, artık akıl, bilim ve vicdan donanımıyla yaklaşıyorlar. Mı?
Bu tarih derlemesini, Engelsiz Erişim Derneği’nin resmi sayfasından yararlanarak yazdım. Haydi, o kadar uzağa gitmeden sokağa çıkalım. Engelliler ile toplum ve yaşanan ortam arasında, kaç engel, kaç önyargı, kaç insafsızlık görebilirsiniz? Mesela on dakikalık bir tur sonunda, iki dakika kendinizle baş başa kalıp yüzleştiğinizde, bu fotoğraftaki yerimize gönül rahatlığıyla bakabilir misiniz? Tarihimizde yapılanlar ile yapılmayanlar, iyi yürekli insanlar ile aşağılık zihniyet ve uygulamalar arasındaki oranlamadan, mutluluk ve onurla çıkabilir misiniz?
Oysa “Ampute” sözünü ilk kez duyanlar başta olmak üzere, hepimiz bir hafta önce Avrupa Şampiyonu oldular diye, bir ulusal takımı alkışladık. Bu noktaya gelene kadar, nelerle ve nasıl mücadele ettiklerine dair en ufak bilgisi olmayanlar, menkıbeler, destanlar döktürdü. Gerçi bu durumda bile, örneğin Beşiktaş’ın stat jestine teşekkür çağrısına verdiğimiz yanıtlarla, nerede durduğumuzu yeterince kanıtladık. O gecenin sıcaklığıyla, sosyal medyada bir şeyler yazdım. Paylaşılma yoğunluğu, yürek ferahlatıcıydı. Aslında hiç de yeni şeyler söylememiştim. Özeti şuydu:
“Ampute, bedendeki bir uzvun gelişmemiş ya hiç olmadığını anlatır. Amputasyon denen zorunlu ameliyat sonunda da oluşabilir. Her insan bir Ampute adayıdır. “Toplumsal Ampute” ise vicdan, ahlak, bilim, insan hakları, çağdaşlık adına, taammüden bir suçtur. Biz onun adına ilkellik ve faşizm diyoruz! Asıl bilinmesi gereken budur.”