Haberi ilkin Fikret Alan’dan öğrendim. Daha Berin Taşan adını duyar duymaz, anladım gerisinin nasıl geleceğini. Sonrasında Asım Öztürk Urla’dan arayıp haberi yineledi. Şiirimizden bir yıldız daha kaymıştı!
Sanal ortamda yayıldı haberler birden. “Hukukçu, şair, başta Sinop, İzmir-Karşıyaka olmak üzere görev yaptığı her yerde hakkaniyetli/ adil çalışma anlayışıyla derin ve büyük izler bırakan anıt insan Berin Taşan'ı yitirdik” diye yazmıştı Yunus Bekir Yurdakul.
Romancı Osman Akbaşak’ın öbeğimize şunları yazmıştı: “Vefa İstasyonu'muzda konuklarımızın arasına almak için birkaç kez çabalamıştık. İzarder'in hazırlamış olduğu düzenlemesini ve sunumunu benim yaptığım ‘Yalılar semtinde yaşamış sanat insanlarımızı anıyoruz’ etkinliğinde Oğuz ağabeyimin anlatımıyla Berin Taşan'ı konuşmuştuk. Belki de adından son söz edildiği toplantıydı.”
Gazeteci-yazar Attila Aşut, “Onu, hiçbir koşulda ‘eğilip bükülmeyen’, adaletten ayrılmayan sağlam ve tutarlı duruşuyla tanımıştık. Ayrıca sanatçı kişiliği ve insani özellikleriyle de çok dost biriktirmişti. İzmir kenti onu bağrına basmış, sanata katkılarından dolayı bir sokağa adını vermişti.” diyordu.
Dil Derneği İzmir Yürütme Kurulu adına Gürsel Gezen sayfasından sesleniyordu: “Yıllarca, İzmir Dil Derneği etkinliklerinde, Türkçe Günlerinde yanımızda, yanı başımızda büyük destek, güçlü bir yürek oldu bizlere. Türkçenin, dil devriminin yılmaz savunucusunu, güzel insan Berin Taşan'ı yitirmenin üzüntüsü içindeyiz.”
Yazın dostları Ahmet Günbaş, Bahri Karaduman, Ferhat İşlek, Eşref Karadağ, Ferzan Sarpkaya, Muhittin Bilgin, Nalan Yılmaz, Atila Er, Hulusi Aksakal, Hayri Oğuz, Selami Şimşek, Gülşen Ersan, Durmuş Taşdemir, Rıza Aslan, Saime Bircan Sak, Cem Seyhun Ünbay, Şengül Kıran… Üzüntülerini paylaştılar sosyal medyada.
O bizim Berin Ağabeyimizdi; şiirimizin kendine özgü sesiydi. Nurullah Ataç’ın 1946’da Ulus Gazetesi’nde yazdığı gibi o şiiri “öğütçülüğe kalkmadan, sesini yükseltip boş sözlere düşmeden, yüreğimizi saran tatlı üzüncün de en büyük nimetlerden biri olduğunu bilerek söylüyor”du.
Atila Er’in Berin Taşan’la yaptığı, Ünlem’in Eylül 2015 tarihli sayısında yayınlanan söyleşisindeki sözlerini de hiç unutmadım: “…duyarak, görerek, yaşayarak yazdığım şiirler. Hiç birisi kitaptan okuyup, pencere önüne oturularak yazılmış şiirler değil. Ondan çarpıntılı, ondan başkaldıran şiirler.”
Cemal Süreya’nın Gösteri’de 1986’da yazdığı gibi Taşan’ın şiirleri “taptazedir”. Şiirinin dokusunda yurtseverliğin izleri görülür. Mehmet Başaran “yurdumuzla, halkımızla sarmaş dolaş şiirlerinden söz eder. Mehmet Kemal “yaşadığını yazmış, yazdığını yaşamış” bir şair olarak niteler onu.
Berin Taşan bu sözlerin hakkını, toplumcu, ulusal değerlere saygılı, evrensel duyarlığı olan şiirleriyle verdi elbette. Kişiliğinden ödün vermeden, onurunu koruyarak...
Özentiden, yapaylıktan, abartıdan uzaktır Berin Taşan şiirleri. İmgeyi gerektikçe kullanır. Kimi zaman soyut, kapalı dille yazılmış şiirleri de olsa, Taşan şiirleri açık sözlüdür, yaşadığı yerleri, olayları gerçekçi, toplumsal içeriği baskın şiirlerle yansıtmayı önemser.
“Bizden Sonra” şiiriyle uğurlayalım onu:
Biz olmasak da içinde/ Yine demir alacak vapurlar/ İnce ince yağacak yağmur/ Zaman düşecek takvimlerden/ Tutamadığımız kuşlar/ Söğüt dallarını eğerken/ Belki de kulaklarımız çınlamayacak/ Radyoda Alişim söylenirken./ Yakamadığımız çoban ateşleri Pırıl pırıl/ Koştuğumuz yollardan/ Nasıl gelecek Nisan ayı Nasıl?
Işıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun Berin ağabeyimizin.