İşgal edildiği gün Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatan, işgalin bittiği gün bu savaşı bitiren dünyadaki tek şehir; İzmir... Kurtuluş Savaşı'nın hedefini İzmir'in düşman işgalinden kurtulması olarak belirlemişti büyük Önder Mustafa Kemal. 15 Mayıs 1919 'da yiğit gazeteci Hasan Tahsin'in işgal ordusuna sıktığı ilk kurşun üç yıl dört ay sürecek Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın da ilk kıvılcımı oluyordu... 20. yüzyılda emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşı veriliyor, İzmir'in kurtuluşu ile de emperyalist işgal sona eriyordu...
Şimdi gelin o güzel güne dönelim ve İzmir'e ilk giren Suvari Kolordusu'nun Komutanı Fahrettin Altay'ın anılarına kulak verelim; ''Sabah ortalık ağarırken Sabuncubel'e ilerleyen Teğmen Enver komutasındaki keşif kolu, düşmanın buralardan kaçtığını görerek ileri tepelere çıkmış ve harikulade bir manzarayla karşılaşmıştır. Sabah güneşinin tatlı ışıkları altında bir tablo gibi beliren güzel İzmir ve önündeki mavi suları ile Akdeniz ve bunları çevreleyen yeşilliklerden oluşan bu doğal tabloda kara noktalar yabancı harp gemileri idi.''
Türk Ordusu, Atası'nın verdiği Akdeniz hedefine ulaşabilmek için çeşitli yollardan İzmir'e akın etmektedir. İşte 4'ncü alayın öncü kuvvetleri Halkapınar önüne geldiğinde ilk şehitlerimiz oracıkta veriliyor. Akşehirli Bekiroğlu Mehmet, Antalyalı Ömeroğlu Hakkı ve Nevşehirli Ahmetoğlu Seyit Ahmet İzmir'in kucağına emanet ediliyorlar. Çıkan çatışmada 21 Yunan subayıyla binden fazla asker esir ediliyor.
Fahrettin Altay, İzmir'de dalgalanmaya başlayan şanlı bayrağımızı da şu satırlarla anlatıyor; ''Pasaport Meydanı yanından geçerken bir manga kadar İngiliz deniz askeri tarafından selamlanan öncü bölükleri az ileride sivil bir şahsın attığı el bombasına maruz kalıyor. Yüzbaşı Şeref'le birkaç er hafifçe yaralanıyor ancak hiç hız kesmeden soluğu hükümet binasında alıyorlar. Bir odacı kadın kapıları açıyor, Şeref, birkaç erle hemen balkona çıkıyor, sancağımızı öperek direğe çekiyor ve selamlıyor. Sancak yükselirken ay yıldızın bir kenarına yüzündeki yaranın kanının bulaştığını görüyor, mutluluğu gözlerinden akan yaşlarda belirginleşiyor. Hıçkırıklarını tutamıyor, yanındakilere; 'Arkadaşlar vazifemiz bitmemiştir, millet bizden daha çok şeyler bekliyor' diyerek aşağıya iniyorlar. Bu sıralarda 14. Alay Komutanı Binbaşı Reşat da İzmir'in üstündeki Kadifekale'dedir. Bin senelik bir burcun üstüne ay yıldızlı bayrağımızı dikiyor ve tüm İzmir'e şehrin kurtulduğunu müjdeliyor.''
İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşuna giden yolda yüzbinlerce şehit ve gazi vardır, kan vardır, gözyaşı vardır, çile vardır, hüzün vardır. 88 yıl sonra bu ülkede hala Kurtuluş Savaşı'nı, ulusal bağımsızlığı içine sindiremeyen kişilerin bulunması en büyük ayıbımız. ''Keşke yunan kazansaydı' diyen hainleri, Büyük kurtarıcı'ya lanet okuyan utanmaz ve ahlaksızları bir kez daha lanetliyor, tarihin çöplüğünde yer alacakları dönemlerin çok uzaklarda olmayacağını umuyorum.