“Bilgi sahibi bir halk” işleyen demokrasinin vazgeçilmezlerinden biridir.
Madem ki demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir, o halde halk olup bitenler hakkında sürekli ve sağlıklı bilgi sahibi olmalıdır ki verdiği kararlar doğru olsun.
Tarihin gösterdiği üzere, ülke yönetiminde cehalet felakettir.
Özgür medyanın, demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olmasının temel nedeni budur. Olaylar ve sorunlar, medya aracılığı ile halk tarafından öğrenilecek, tartışılacak, en doğrusu bulunacak ve o kamuoyu iradesine dönüşecektir.
Demokrasiye inanıyormuş gibi yapanların, halka ulaşan bilgiyi manipüle etmek istemelerini bu çerçeve içinde görmek gerekir.
Olguları çarpıtarak, olmamışları olmuş gibi göstererek kitleleri kandırmak isteyenler her zaman olmuştur.
Yani, dezenformasyon çağımıza ve sosyal medyaya özgü bir şey değildir. Tarih boyunca var olmuştur.
Ancak dijital teknolojinin yaygınlaşması ve sosyal medyanın gündelik yaşama girmesiyle dezenformasyon vanaları açıldı, yalanlar sel oldu, tüm kamusal söyleme yayıldı.
Eskiden toplumun sınırlı kesimlerinin yapabildiği şeyleri herkes yapabilir hale geldi. Bunu dezenformasyonun, yani bile bile ve yanıltma amaçlı bilginin yayılmasının, demokratikleşmesi olarak da görebiliriz.
Kötülüğün ve çirkinliğin demokratikleşmesi iyi bir şey değil!
Bunu kültür alanındaki örneklerden de biliyoruz.
YENİ YASA
Evet, demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için cehaletle olduğu kadar dezenformasyonla da mücadele etmek gerekiyor. Topluma yalan dolanın, palavranın, uydurmanın, kışkırtmanın, nefretin, kutuplaşmanın egemen olmasına engel olmak için tüm kurumların bu mücadeleye katılması zorunlu.
Kuşkusuz bunların başında siyaset, adalet, medya ve eğitim kurumları geliyor.
Bu günlerde Türkiye’de bir yasa çıkıyor; ama rahatlama yerine tasa başlıyor.
Bir yasa gerekli, tamam, ama nasıl bir yasa? Ve daha bile önemlisi onu kim uygulayacak? Bilgilendirilmiş bir toplumdan yana olanlar mı, yoksa manipülatif niyetler uğruna cehalet ve çarpıtmadan medet umanlar mı?
En başta bu yasayı yapan siyaset kurumları dezenformasyon konusunda sütten çıkmış ak kaşıklar mı? Yoksa en büyük dezenformasyoncular onların arasında mı?
Medya bu konuda masum mu? Dezenformasyonu doğru bilgiyle itlaf etme görevini yapıyor mu? Yoksa manipülasyonların bir parçası olmayı tercih mi ediyor?
Son yıllarda ağır eleştirilere uğrayan adalet kurumlarının bu konuda tarafsız davranacağına inanıyor musunuz? Toplumun ne kadarı onlara inanıyor? Yoksa bu gibi konularda onlar da manipülasyonun bir parçası ya da koruyucusu olarak mı görülüyor?
"Eğitim kurumları öğrencilere olgu doğrulama yöntemlerini öğretiyorlar mı? Yoksa hala asıl konular yerine hurafelerle mi uğraşmaktalar?
KABATAŞ BUGÜN OLSAYDI
Örneğin, alın yeni yasanın en çok korkulan 29. maddesini. Bir gazeteci ve hukukçu olarak dikkatle baktım:
Dezenformasyon yaptırımlarının işlemesi için şart koşulan dört koşuldan dördünün birden aynı anda gerçekleşmesi çok zor.
Ama, normal demokratik bir ülke için çok zor.
Türkiye bu açıdan şu anda normal demokratik bir ülke midir?
Yoksa bazı görevliler, emir üzerine, oradaki koşullardan yalnızca birini görünce mi düğmeye basacaktır?
Oradaki dört koşulun da bulunduğu en canlı örnek Gezi olayları sırasında üretilmiş, türbanlı anneyi taciz ettikleri ileri sürülen yarı çıplak çapulcularla ilgili dezenformasyondu. Sonradan bunun iktidara yakın çevrelerin marifeti olduğu ortaya çıktı.
Bugün bu olay yeniden yaşansa hakkında koğuşturma açılabilecek midir?
Ne kadar gerekli olursa olsun, böyle bir yasanın tam da seçim öncesinde çıkması bir rastlantı mıdır?
Evet, dezenformasyon çağımızın en önemli sorunlarından biridir ve ona karşı çok katmanlı bir mücadele planına ihtiyaç vardır.
Siyaset, medya, adalet ve eğitim kurumlarının el ele verdiği bir plana.
Kötü bir yasa ve taraflı bir uygulamayla bu fırsat heba edilmeyecek midir?"
xxxx
Yazı; Türkiye’nin ilk İletişim Uzmanı Prof. Dr. Haluk Şahin’in.
İktidar, son sansür yasasıyla (dezenformasyon yasası) salt sosyal medya mecralarını değil, WhatsApp gibi mesajlaşma uygulamalarını denetlemeye, sansür ve cezalandırmaya müsait düzenlemelerin peşinde. Bu düzenlemeler üç yıldır gündemden düşmedi.
Toplumun doğru haber alma hakkına yönelik kısıtlamalar söz konusu.
Gazetecilik, habercilik yapmak iyice zorlaştırılıyor.
Aslında “bilgi kirliliğini yani dezenformasyonu önleyeceğiz deseler” de amaçlanan “doğru bilgilerin kısıtlanması”.
xxxx
Meslektaşımız Mustafa Balbay, iki cümlede özetlemiş; “Sansür medya üzerinden tüm topluma uygulanmak isteniyor. Kısılmak istenen senin sesin!”
Türkiye tarihi bir seçime giderken;
Dezenformasyon Yasası; ‘He’ de geçsin(!)