İnanın, her sabah televizyonumun düğmesine uzanırken içimden gelen bir ses beni şöyle ikaz ediyor, açma kutuyu, söyletme kötüyü! Üstelik o kadar birebir dinlediklerimiz de var ki, “Benim derdim, seninkine on basar” dedirtiyor insana! Ne desek boş! diyerek de geçemiyoruz!
Bu yazıyı 21 Eylül gecesi yazdım. Yani gündüzle-gecenin eşit olduğu gün... Yani, artık geceler uzayacak, gündüzler kısalacak. Dolayısı ile insanlar, geceden sabaha siyasilerin seçim telaşı arasında, işsizlik, yolsuzluk ve halkın “aç yatanlarının” dertlerini konuşacak o kadar bol vakit bulacak demektir! İşte okullar açıldı, çocuklarını okullara aç ve harçlıksız gönderen analar-babalar, üniversitelerde öğrencilerin sorunlarına ilişkin haberleri de içinizi burkmuyor mu? Peygamberimiz şöyle buyurmuş: "Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü'min değildir." Bu hadisin bizlere hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun komşumuza yardım etmenin bir insanlık görevi olduğunu anlatan o kadar yazı ve makale yok mu?
* * *
Değerli bir dostumun, şu sözünü de aktarmadan geçemeyeceğim, “Her geçen gün geçmişi aramaya başladık. Öyle böyle değil, mumla arıyoruz. Mutlulukla aramıza kara kedi mi girdi? diye düşünmeden edemiyor insan! Az önce gazetede okudum. Toplumun %73’ü mutsuzmuş. Mutluluk sadece Mersin’in ilçesi Mut’ta yaşayanlara özgü bir şey mi oldu? Eski deyimle kafakağıtlarında doğum yeri Mut, yazıyor. Doğuştan Mutlu’lar…”
Okullar açıldı, fark etmezdik torunlarım okula gitmeseydi. Geçmiş yıllara bakıyorum da çocuk ilkokula başlayınca yürekler bayram yeriydi. Sevincimizi, mutluluğumuzu çevreyle paylaşırdık. Okul açılmadan birkaç gün önce önlükler giyilir, mahallede tur atılırdı. Okulun açıldığı ilk gün ise davul zurnayla coşku çevreye duyurulurdu. Bakıyorum da okullar açıldı mı, açılmadı mı belli değil! Coşkumuzu yitirmişiz. Toplumun %73’ü mutsuz olursa coşku mu kalır?
Evet, okullar açılalı iki hafta oldu. Eğitim-öğretim yılı sorunlarla başladı! Sorunların farkında olanlar, coşku yaşanmasına karşılar mı acaba? Güzel ülkemizin genelinde 20 milyona yakın öğretmen görev yapıyor. 1 milyon 200 bin öğrencimiz okullara devam ediyor. Ne yazık ki, öğretmen sayısı yetersiz. Yapılan açıklamalara göre 150 bine yakın öğretmen açığı varmış. Eylül ayında sözleşmeli olarak atanan öğretmen sayısı 20 binmiş. Okullarını bitirip öğretmen olma hakkını kazanan 700 bin öğretmen, daha ne kadar bekleyeceklerini bilmiyorlar. Mezun öğretmen adaylarının çoğu başta polislik olmak üzere çeşitli işlerde görev almak için çaba harcıyorlar.
Öğretmenin yetersiz olduğu toplumda okullar, derslikler de yetersiz ne yazık ki… Çoğu yerde 50-60 kişilik sınıflarda eğitim yapılmaya çalışılıyor. Köy okulları kapatıldı çoğu yerde. Bu okullar açılmazsa eğitim sorunu daha da artacak. Taşımalı eğitimle köyün eğitim sorunu çözülmez, çözülemez. Yaşadıkları yerde eğitim, öğretim şansı bulamayan öğrencilerin çoğu açık öğretime yönelmiş durumda. Bu sayı da az değil, 1 milyon 800 bin öğrenci açık öğretimde. Bunlar ilk, orta, lise öğrencileriydi. Üniversitede de ilgi fazlaymış açık öğretime. Yurt sorunu, ev kiraları, yiyecek-içecekteki pahalılık bunda etkenmiş…
Vatandaşların ifade ettiği gibi, sorunlar sıra dağlar gibi diziliyor karşımıza. En güzel çağları yokluk içinde geçiyor öğrencilerin. Hayat pahalılığıyla tanışıyorlar çocuk yaşta. Servislere binmek hayal oldu. Okulda çıkan yemeklerin fiyatları da yıldızlı otelleri aratmıyor. Çocuklar okula parasız geliyor. Beş lira verse ne işe yarayacak ki… Geçen yıl beş lira olan tost bile 10-15 liraya yükselmiş. Gevreğin fiyatı bile 5 liraya dayandı. Bir de ayran, gazoz içti mi, 10 lira gerekiyor. Asgari ücretli birisi çocuğuna 10 lira verebilir mi, pek sanmıyorum.
Ekonomik sorular öğrencileri de etkiledi. Enflasyonla okul kantinlerinde tanıştı minikler! Kırtasiye fiyatlarına hiç dokunmayalım. Defterler 20-30 liradan başlıyor. Geçen yıllarda 3-5 lira olan defterlerin yanına yanaşılmıyor. Ders araç gereçleri de pahalılıktan payına düşeni aldı. Çantalar, giyim kuşamların fiyatı mı ne kadar, okulda çocuğu olanlara sorun. Bir dokunun bin dert işitin. Çok üzülüyoruz bu duruma. Veliler çocuklarının çantasına beslenme diye bir meyve suyu, bir de kek koyuyorlar. Koydukları meyve suyu ve kekin besin değeri nasıl, o da çok ayrı bir konu. Yapay tatlandırıcı, glikoz şuruplarıyla yapılmış bu yiyeceklerin de yarardan çok zararı olduğu bilinmekte…
Okullar açıldı. Beslenme uzmanları çıktılar televizyon kanallarına, “öğrencilerinize et, yumurta, tavuk, peynir, bal, pekmez yedirin” diye açıklamalar yaptılar. Süt içirin, ayranı eksik etmeyin! Dalga mı geçiyorsunuz? Sizler uzayda mı yaşıyorsunuz? Ayaklarınız yere basmıyor mu?
İnanın! Bu yazıyı tamamen vatandaşın ağzından çıkan kelime ve duyguların eşliğinde burada sizlere aktardım. Eti, balığı kim kaybetti de biz bulalım! Beslenmesini makarnaya, bulgura bağlamış insanlar bunu duyunca çaresizliklerine üzüldüler. Osmanlı eğitim nazırı Necati Bey, ne demiş? Hatırlatayım: “Şu okullar olmasa eğitimi çok güzel yönetirim!”…
Açlık, dünyanın en güzel salçasıdır! diye bir söz var. Sorunlardan kurtulacağımız bir gelecek dileklerimle, tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum…