Krizle birlikte hepimiz aynı gemideyiz söylemi gündemde. Bu partiler ve bazı aydınlar vatan önemli, kimin yönettiğine bakmayız, güç birliği yapmalı çağrısında bulundu. Bu iyi de sorunun kaynağını araştırmıyorlar, hataları sorgulamıyorlar. Yani bilmeden destek veriyorlar.
Türkiye Kore ve Afganistan başta olmak üzere üslerle destek verdi ABD’ye. Ancak onlar PYD ve YPG’ye 5 bin kamyon ve 2 bin kargo uçağı ile silah aktardı.Böyle müttefik dostlar başına.
Aslinda kriz Brunson değil. Krizin nedeni Ortadoğu’daki yaşananlar. Tabii Rusya’dan alınacak füzeler, ABD’nin F 35 uçaklarını vermemesi ve YPG sorunu da gerilimi artırdı.
Profesör Emre Kongar’ın yorumu;
“Kriz için bunu fırsata çevireceğiz diyorlar. ABD üsleri tıkır tıkır işlerken, milyarlarca liralık uçak ve silah siparişleri devam ederken, cep telefonları üzerinden ilan edilen boykot, herkesi acı acı gülümsetiyor.”
Almanya’daki gazetelere bakalım;
Süddeutsche Zeitung,Erdoğan oturup beklerse resesyon gecikmeli gelir ama çok ağır olur yorumu yaptı. Frankfurter Allgemeine Zeitung, Trump ile çekişen Erdoğan'ın kazanma şansının olmadığını vurguluyor.
Stuttgarter Nachrichten gazetesi ise Türkiye'nin yakın gelecekte uluslararası arenada nasıl konumlanacağının merak konusu olduğunu belirtiyor.
İngiliz Guardian Gazetesi de Türkiye'nin bu sorunları aşmak için zamanının ve seçeneklerinin tükendiği yorumunu yaptı.
Ekonomistlere bakalım;
“Ekonominin yılın geri kalanında küçüleceği beklentileri arttı. Halkın geçen yıla göre yoksullaşacak. Borcu olan özel sektörde iflasların ve işten çıkarmaların başlayacağından korkulurken enflasyon da yüzde 20’ye dayanabilir. Türkiye'nin milli gelirinin yüzde 10’a yakın küçülerek kişi başına düşen geliri 10 bin dolardan 8 bin dolar civarına geriler.”
Krizin nasıl önleneceğine ilişkin yabancı analistlerin görüşleri şöyle;
“Türkiye-ABD arasındaki diplomatik tansiyon düşürülmeli. Türkiye sıkı para ve maliye politikaları uygulayarak Merkez Bankası faizleri artırmalı. TL’nin tekrar istikrara kavuşmasının başka yolu yok.”
Bu kriz bir yandan çarpık biçimde küreselleşen dünya ekonomisinin rantlarından pay kapmaya çalışan,ancak bir yandan da yerli ve milli olsun söylemi ile pekiştirilen milliyetçi neoliberalizmin ortaya çıkışıdır. Onun için istikrar paketi ve kemer sıkma önlemlerinden öte hukuk uluslararası standartlara uygun hale getirilmelidir.
Sözün özü,ürettiğinden çok tüketen toplumlar çıkmaza girer. Geçen haftada söylediğim gibi ABD emperyalizmi karşısında tek yol “Tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye”dir.
Haftaya yeniden buluşmak üzere hoşça kalın dostlar.