“Büyük kötülükler, zeki ve psikopat liderler tarafından organize edilir. Onların organize ettiği kötülükleri uygulayanlar ise genellikle sıradan bürokrat, asker veya savcılardır…”

Bu sözleri, Hannah Arendt (1906-1975) adında aslen Alman Yahudisi olan bir siyaset düşünürü söylüyor. Yahudi soykırımını hazırlayan Nazi subayı Adolf Eichmann davasını gazeteci olarak Kudüs’te izlemiş ve “Kötülüğün Sıradanlığı” kavramını geliştirmiş.

Ülkemizde son zamanlarda yaşanan kötülükleri araştırırken Hannah Arendt’in adına rastladım. Kudüs’teki mahkeme sırasında gözlemlediği Eichmann’ı şöyle anlatıyor: “Ne cani kılıklı ne de nefret doluydu. Tam tersine sıradan ve silik bir devlet memuru gibiydi. Kendini savunurken, görevini yapmak için emirleri uyguladığını söylüyordu.”

Arendt şöyle diyor; “büyük kötülüklerin organizasyonu şeytani bir zeka gerektirse de emirleri yerine getiren kişi, kendi vicdanını devreye sokmayan, yaptığının sonuçlarını düşünmeyen bir bürokrat, asker veya yargıç olabilir. Onlar akıllarını ve vicdanlarını askıya almış insanlardır!”

EMİR VEREN KADAR UYGULAYAN DA…

Bugünün dünyasında, insanları kitlesel olarak öldürenler, ya da faşist uygulamalarla insanlara ruhsal ve fiziksel işkence yapan emirleri verenler, elbette birinci derecede sorumluluk taşırlar. Netanyahu’nun, onbinleri öldürerek yaptığı soykırım ile Patagonya benzeri bir ülkedeki despot bir liderin, kendisine muhalefet edenlere çektirdiği çile, birbirinden pek farklı değildir. Ancak, vicdanı körelmiş bir lider, yanında vicdanlarını kendisine teslim etmiş emir kulları olmazsa organize kötülüğü uygulayamaz.

Dün, Hitler’in emirlerini yerine getiren Eichmann gibiler ne ise, bugün Netanyahu’nun komutanları da aynıdır…

Dün İspanya’da, infaz makinesi görevi yapan “Engizisyon Savcısı” Thomas de Torquemada ne ise bugün Patagonya liderinin emirlerini yerine getiren savcı aynı karakter zayıflığı içindedir.

Emirleri verenler mi, yoksa bu emirleri uygulayanlar mı daha suçludur sorusu her dönemde tartışmışsa da, her ikisi de aynı derecede suçludur. Aralarında fark yoktur. Şartlar ters döndüğünde ve organize kötülüğü uygulayanlar (asker/bürokrat/savcı), tarafsız yargı karşısına çıktığında, ikisinin de sonu aynıdır. İktidarı sopa olarak kullanan herkes, tarafsız yargı karşısında çaresiz kalır, kötülüğü organize eden lider ile, vicdanını ve beynini ona teslim eden uygulayıcılar arasında fark kalmaz!

Bırakalım, Netanyahu’yu ya da Patagonya’yı, “Organize Kötülük” olgusunun Türkiye’de de sıradanlaştığını görmek canımızı acıtıyor.