Çağımızın hastalığını, Covit–19 ya da diğer adıyla Korona olarak mı hatırlayacağız her şey bittikten sonra acaba? Ya da farklı rahatsızlıklar mı aklımıza düşecek? Yirminci yüzyılın içerisinde tifo, kolera, veba, sıtma ve bunlar gibi onlarcasını okuduk tarih sayfalarından…
Hastalık durumuna tekrar döneceğiz, ama…
Gelin biraz nostalji yapalım ve yirmi yıl kadar geriye gidelim; 2000–2001 futbol sezonunun transfer döneminde ülkemiz adına futbolda bir ilk gerçekleşti. Ülkeler arası politikada, ilişkiler anlamında pek de başarılı olduğumuzu söyleyemeyeceğim İsrail’den bir transfer gerçekleşti o dönemde… Hafızam beni yanıltmıyorsa, futbolda İsrailli futbolcu transferi bir ilkti ve zaten sonra da olmadı diye hatırlıyorum.
Evet, bahsini ettiğim transfer Haim Revivo… İspanyolların Celta Vigo’sundan Fenerbahçe’ye transfer edilen Revivo, özellikle ilk iki sezonunda Fenerbahçe’ye çok faydalı olmuş, Fenerbahçe’nin Mustafa Denizli’li şampiyonluğunda da başrollerde oynamıştı. O kadar ki, en koyu ve en fanatik milli duygulara sahip milliyetçi taraftarlar bile Revivo sayesinde İsrail ve İsrail ilişkilerine sıcak bakar ya da yorum yapmaz hale gelmişlerdi.
Bu arada futbol ne kadar büyük bir oyun, görüyorsunuz değil mi? Yani, bir tek futbolcu, koca devletleri küstürür de, barıştırır da ve hatta savaşlara son bile verebilir! İngilizlerin Mısırlılara bakış açısını değiştirmedi mi, Liverpool’lu Muhammed Salah!
Usta siyahi ayak, Samuel Eto’o… Ülkemizde de forma giydi, hatırlayacaksınız; kendi ülkesi Kamerun’da, İngilizce konuşulan bölgelerindeki eğitim krizi nedeniyle barış elçisi ilan edilmemiş miydi? Sonra, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçileri ilan eder; İngiliz yıldız David Beckham ilk aklıma gelen isim bu konuda… Ayrıca her dünya kupası için de bir futbol elçisi ilan edilir; aklıma ilk gelen 2014 dünya kupası için fahri elçi olarak açılanan efsane yıldız Pele’ydi. Katar’da oynanacak 2022 dünya kupası futbol elçisi ise yine bir Brezilya’lı, Cafu olarak açıklanmıştı.
Revivo ile devam edelim;
Gerçi aynı Revivo, 3 yıl sonra, gözden düşüp, ezeli rakipleri Galatasaray’a transfer olduğunda, aynı taraftarlar adını değiştirerek O’na, “Hain” Revivo diyeceklerdi. Futbol işte! Bir gün vezir eder, diğer gün rezil! Neyse, konumuz Revivo’nun bu durumu değil!
UEFA Avrupa Ligindeki, ülkemizin tek temsilcisi Sivasspor’un, İsrail ekibi Macabi ile olan karşılaşmasını izlerken düştü aklıma Revivo… Ve yine aynı müsabakada dikkat ettim de, siyahi oyuncuların ülkemiz liglerindeki takımların formalarındaki rahatlıklarını izledim. Öyle ya, kimse onlara, tribünlerden ırkçılık kokan ya da benzer kötülük barındıran sözler sarf etmiyor. Saha içerisinde de, dışarısında da oldukça rahatlar. Zaten öyle de olsunlar.
Biz Türk milleti –bu konuda mütevazı olamayacağım, misafirperver olduğumuz kadar, yabancılara karşı da oldukça duyarlı ve hassasızdır. Asırlardır bir arada ve kardeşçe yaşayabilmişizdir. Aynı kaderi defalarca paylaşmışızdır. Böyle olmasaydı, onlarca farklı ırk, Anadolu topraklarında yüzyıllardır yaşayabilir miydik kardeşçesine?
Hastalık konusuna geri dönelim;
Dünyamız, Covit’te olduğu gibi bir salgına ilk defa tanık olmuyor. Yazılı tarihin verdiği bilgilere göre onlarca kez, insanlık şahit oldu ve yaşadı benzerlerini… Ancak, bence Covit’ten de tehlikeli bir salgın var ki; ona da kısaca ırkçılık diyoruz!
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği Uefa’da bu konuda çok hassas; No to Racism… Yani “Irkçılığa Hayır” söylemi ya da sloganı, sadece iki kelimeden oluşan, basit bir söylem değil ki… İçerisinde insanlık gibi en büyük olguyu barındırıyor. Ve bu olgu öyle ki, aslında başlı başına bir formül; birlikte yaşayabilmenin formülü…
Bahsini ettiğim formülü, büyük usta Nazım Hikmet, yıllar önce “Davet” isimli şiiri ile yazmış aslında… Davet’in son dizeleri de, bu yazımın dipnotu olsun;
Dipnot; “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...”. (Nazım Hikmet Ran.)