“…(Bursa) hapishane (sinin) bahçesi (futbol için) adam akıllı müsaitti. Bizden evvel de zaten adetmiş, oynarlarmış. Lakin başgardiyan zaman zaman engel olur, futbol topunun bahçe duvarından dışarı aşıp, geri gelmesiyle “esrar kaçakçılığı” yapılmak ihtimalini -zayıf, çok zayıf bir ihtimal olmakla beraber- sebep olarak gösterir, eğlence babında belki tek vasıtamızı da elimizden almak isterdi. Başgardiyanın gönlü edilip, top oynamaya izin koparıldığı ikindi üzerleri, iki takım halinde bahçeye inerdik… (Ben) okulu futbola değişecek kadar bu işin tiryakisiydim.

Uzatmayalım, günün birinde aramıza uzun boylu, sarı saçları kıvır kıvır, kırk yaşlarında, mavi gözlü bir de şair karıştı… Hem de takımın en zor yerinde oynuyordu: Ortahaf! Şiirdeki kadar usta, yahut nefesli olmadığı için, onu ve ona dayanan defansı kolaylıkla geçer, onu çıldırtırdık. Öyle sinirlenirdi ki…

Kurşunî kasketinin siperini hırsla geriye çevirir, santrafora geçer, beklere (savunma oyuncularına), haflara (kanat oyuncularına) çıkışır, oyuncuların yerlerini değiştirirdi ama, oyun başladıktan az sonra her şeye rağmen… İnerdik kalelerine ve… GOOOOL!

İfrit olurdu. Kıpkırmızı yüzü, masmavi gözleri ve yüzünün kırmızılığında kaybolan sarı kaşları... Hele çalım yapar yutturursak öyle içerlerdi ki, sahada bir faul kralı kesilir, elle, kolla, tekmeyle girişirdi. Bir gün esaslı bir tekmesini yemiştim, hani laf aramızda, çok nefis bir tekmeydi…”

***

Sıkı Fenerbahçeli Orhan Kemal, iyi penaltı da atardı. 1950’li yılların sonuna doğru İlhan Selçuk’un çıkardığı günlük spor gazetesi Türkiye Spor'un düzeltmelerini yapmıştır. Orhan Kemal’in futbol oynarken çekilmiş ve omuzlara alınmış fotoğrafı pek ünlüdür.

***

“Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” kitabı muhteşemdir Usta'nın. Kitapta söz ettiği, yenilgiye tahammül edemeyen, "faul kralı" kesilen o ortahaf da, cezaevinden "kadim dostu, öğretmeni" Nâzım Hikmet'tir! Hani, "Futbolda eski kurt. En ağır hafbekleri yere vuran, kendine mahsustur vuruşa sahip, futbol potinleri,  kurşun kaleminden öğrenmiş bu zanaatı!” Büyük Şair!..

***

Futbol bir oyun, bir endüstri, kitleleri coşturur.

Dünyanın her yerinde, her insan tarafından sevilebilen bir oyundur.

Spor Yazarı Orhan Can'ın şu satırları futbolla edebiyatın yollarının kesişmesini çok iyi anlatır:

"Futbol sadece 'Ayak işi' değildir..
Futbol 'Akıl' ile 'Ayağın' bileşkesinden çıkan bir oyundur.
Akıl ile Ayak birleşir kalp ise ona kelepçe vurur..
Bu yüzden milyonlar hop oturur hop kalkar..
Kuralları gayet basittir ama felsefesi ve varyasyonları bakımından beyinsel ve kalpsel bir oyundur..
Kim bilir, edebiyatın futbola bulaşmasının nedeni, belki de budur!"

Aziz Nesin, Yusuf Ziya Ortaç, Can Yücel, Melih Cevdet Anday, Cemâl Süreyâ, Ülkü Tamer, Çetin Altan, Salah Birsel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Haldun Taner ve Muzaffer İzgü'nün futbolla ilgili yazdıkları bu yüzden büyük ilgi görmüştür.

Futbolla edebiyat arasında estetik benzerliğe inanan isimlerdir saydıklarımız.

***

Korona yüzünden aylar sonra ertelenen maçlar "seyircisiz" başlarken, biz de Cemâl Süreya'nın unutulmaz dizeleriyle sonlayalım edebiyatçılarımızın futbola olan ilgisini vurguladığımız yazıyı;

"Metin Oktay jimnastikçi, Lefter sanatçı. Metin'de destan, Lefter’de roman."

Futbol bir başkadır!