Erdoğan hiçbir zaman entelektüel bir profil çizmedi. Bugün yeryüzü coğrafyalarını yönetenlerin entelektüel düzeyleri neyse, aynı mevsimin benzer ürünü gibi, o da aynı fotoğrafı verdi. Kendi mahallesinin dili, jargonu ve argosuyla oluşturduğu konuşma ve beden dili, dinsel ve ümmetçi bir argümandan besleniyordu. Dünya görüşünün ve yaşam biçiminin su basmanını oluşturan, son 50-60 yıldır egemen olan bu düzendi kuşkusuz. Dışa bağımlılığın, her alandaki gelişmemişlik ve geri bıraktırılmışlığın ürünü olan düzen, kendi yarattığı somut sorunları soyut kavram ve paketlemelerle göğüslemeye çalışıyor, dahası bunları bir çözüm olarak sunmaya çalışıyordu. Her çözüm arayışı, demokrasi ve evrensel insan hakları temasından uzaklaşıyor, çözüm bir yana sorunları daha da ağırlaşıyordu. Zaten kıt kanaat yararlanılan demokratik değerler ötelendikçe, düzen söylem ve yaptırımlarını ağırlaştırdıkça ağırlaştırdı. Darbeleriyle, bunların yan ürünü olan baskı ve gerici dayatmalarıyla, kamunun düşünme ve algı çemberini daraltıp kısırlaştırma politika ve uygulamalarıyla, paralize edilmiş bir toplum mühendisliğinden medet umdu.
Sorunların temelini ve asal nedenlerini toplumdan gizleyerek, nedenleri ve çözümleri milliyetçilikten dinselliğe uzanan soyut kavramlarla açıklamaktan, içi boş hamasiyet vitrinine serpiştirmekten ve bu sürümün sorgulanmasını ve alternatif üretimini engellemekten başka çaresi yoktu. Düzen, her biri vicdan, etik, hukuk sorunu olan ve toplumsal travmalara yol açan girişimlerle, korku, baskı ve tehdit iklimini yoğunlaştırdı.
Ne yaparsanız yapın, bir toplumu salt bu anlayış ve davranışlarla paketleyemezsiniz. En küçük itiraz, bu paketlemeyi zorlar, ipini koparıp, kâğıdını yırtardı, öyle zamanlar da yaşandı Ancak düzen, görece ileri, sosyal demokrat ve nihayet sol söylem ve uygulamalara bir süre tahammül edebilirdi. Düzen, Cumhuriyet değerlerinden vaz geçtiğini ilan ederek, kendini emperyalizmin desteğiyle var edip, kendini tazeledi. 650 yıl bir ailenin egemenliğinde yaşamanın alışkanlıklarından kurtulamamış, feodal ve dinsel yapılanmanın belirlediği sosyal genleri düşünme fırsatı bile bulamamış, yurttaşlık ve toplum nedir sorularına yanıt bulamamış ve içselleştirememiş kitlelere kolaylıkla kendini kabul ettiren düzen, alternatifini bile kendi içinden üretecekti. DP, 1.-2. MC, 12 Mart, 12 Eylül, arada demokrasiye takla attıran nice gelişme ve nihayet bugünler, bu alternatif arayışının hazin satırbaşları olarak tarihe yazıldı.
Erdoğan bu birikimin ürünü olarak ve her zamanki gibi düzenin kendi içinden ürettiği alternatif olarak vitrine çıktı. Böylesine bir çürümüşlüğe alternatif olacak her söz ve seçeneğin, toplumsal kabul görmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Erdoğan demokrasi dedi, insan hakları dedi, özgürlük dedi, düzenin ve sistemin zaten malum olan vahametlerinden söz etti. Belki de kendisinin bile hayal edemediği bir hızla, herhalde bir zamanlar sabahın erken saatlerinde, uzun uzun denize karşı çektiği nutuk denemelerinde düşlediği makamlara ulaştı. Bunların ayrıntıları, yaşamını anlatan kitaplarda mevcuttur. Destekleyenler kadar, karşı çıkanların da bunları okumamış olması, diyalektik bir düşünce silsilesiyle dün ve yarın ilişkisi kuramadan, bugünü ve Erdoğan’ı anlayamamış olması, garip bir gerçekliktir.
Bugün kendini anlatamamanın sorunu içindedir. Yıllarca geliştirmeye çalıştığı hitabet sanatında tökezlediğini görmektedir. Ezbere dayalı birikimin, entelektüel bir söyleme dönüşemediğine tanık olmaktadır. Bu bağlamdaki tedarikçileri artık uzaklardadır, elde kalanlar da malumdur. Muhalif duruş ve söylemleri belirleyememenin, bir zamanlar –haklı olarak övündüğü- gündemi sürükleme ikliminin solup gittiğini görmektedir. 16 yıllık bir iktidar egemenliğinden sonra, topluma sunduğu projelerin karşılıksızlığını, her sözünün şakasıyla-eleştirisiyle muhalefete esin verdiğini görmektedir. Danışmanlarından destekçilerine, bunca kalabalık içinde yalnızlıkla tanışmaktadır. İşittiklerine söz yetiştirme telaşıyla, ezberi bozuldukça bozulmaktadır. Şu birkaç günde çorbaya dönüşen bunca kavram, olay ve gerçeklik, başka nasıl açıklanabilir? Bu durum, irdelenmeyi ve yazılmayı hak ediyor. Sürdüreceğiz.