Bundan 32 yıl önceydi, Ocak’ın 24’üydü. Araştırmacı gazeteciliğin simgelerinden Uğur Mumcu katledilmişti!..Ülke şaşkın…
Ertesi gün..Stat; Atatürk. Altay-Galatasaray futbol maçı var…
Teknik Direktör rahmetli Ümit Kayıhan, "Zafer- Orhan- Alpay-Tahir-Dimitrov-Yesiç- Cengiz-
Yüksel-Sinan- Guruyev ve Reha" onbirini çıkarıyor sahaya…
Futbolcuların ellerinde bir bez pankart. "Uğur Mumcu Ölmedi-Altay Sosyal
Dayanışma Derneği Gençlik Grubu" yazılı….
Basın emekçileri, tribünleri selamlayan futbolcuları görüntülüyor…
Stadın tıklım tıklım dolu tribünleri alkışlıyor Altaylı topçuları.
Ve sloganlar yükseliyor tribünlerden: "Uğur Mumcular Ölmez!"
Sonra…
Dursun Özmen’in çektiği pankartlı fotoğrafın…
Bir yıl sonra Okan Yüksel Usta’nın "Sporda Erdemlilik ve Kassandra Çaresizliği"
İsimli 160 sayfalık kitabının kapağını süslediğini anımsıyorum…
xxxx
Yıllar sonra Ali Sami Yen Stadı Rams Park Stadı. Galatasaray-Samsunspor karşılaşması. 10 Kasım’dı. Bir ses duyuldu statta: “Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü…”
Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar’ın sesiydi bu. İnliyordu stat. 10 Kasım koreografisi de giderek belirginleşiyordu: İki bayrak arasında kalpaklı Mustafa Kemal Atatürk ve bilhassa gözleri ile bütün bir maraton tribününü kaplayan “Dün Bugün Yarın Daima Atam İzindeyiz” yazısı…
Ve finalde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun nefis dizeleriyle Zülfü Livaneli’nin o bestesi:
“Şu sılanın ufak tefek yolları/ Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri/ Tepeden tırnağa şiir gülleri/
Yiğidim aslanım burada yatıyor…”
xxxx
Uğur Mumcu ile Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor” un buluşması nasıl olmuştur?
Livaneli anlatıyor; “1983’tü sene, Uğur Paris’te bana geldi. Herkes geliyordu zaten, o sırada Ağca duruşmasını takip eden gazeteci arkadaşlarım, Örsan falan herkes gelirdi. Uğur da geldi; bizim orada bir fakir sürgün evimiz var, eşya meşya yok. Türkiye’yi konuşuyoruz. Sonra Uğur, ‘Napıyorsun, sende ne var yok’ dedi bana. Dedim, 2yeni bir albüm kaydediyorum’. ‘Var mı, şimdi dinleyebilir miyiz’ diye sordu. Çünkü Uğur hem yakın arkadaşımdı hem de benim eserlerim üzerine yazılar yazardı. Mesela ‘Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ benim 1971’deki ilk albümümdeydi. Sonra Uğur’un onu kendi köşesinde alıntıladığı, onunla özdeşleşen, çok da iyi yaptığı bir yazısı oldu. Evde küçük bir kasetçalarımız vardı, ona bastım, bu Yiğidim Aslanım’ı dinlettim. Uğur dinlerken ağlamaya başladı. ‘Ya niye ağlıyorsun Uğur’ dedim; “Bu” dedi, ‘Sadece Nazım’a değil bütün devrim şehitlerine ağıt olmuş, ondan ağlıyorum.’ Sonra aradan 10 yıl geçti, Ankara’da yağmurlu bir günde Uğur’un cenazesine katılan 200 bin kişi bu parçayı söyleyerek onu uğurladı. Evet, o gün Uğur kendi ağıdına ağlayan adam oldu.”
Livaneli “Vurulduk Ey Halkım”’ şiirini de daha sonra Mumcu’ya ithaf etmiştir; “Her seher vaktinde, tan atışında/ Kızıl güller açtı dağlar başında/ Faşist namluların her kurşununda
Dirildik! ey halkım unutma bizi…” dizeleriyle sonlanan. Bu şiiri de Uğur Mumcu’ya ithaf etmiştir Usta.
xxxx
Güldal Mumcu “İçimden Geçen Zaman” kitabında eşi Uğur Mumcu’nun katlinin ardından yaşadıklarını yazmıştı. Kitapta DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un kendisine “ Üstüme gelmeyin, namus borcumuz dediler, bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer” dediğini aktarmıştı.
O günlere dair en çok akılda kalan sözler İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ındı.
Güldal Hanım mahkemede de dillendirmşti:
Güldal Mumcu: “Karşımıza engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki.”
Ağar: “Evet, bir duvar örülüyor.”
Mumcu: “tuğlayı çekin, kenara çekilin.”
Ağar: “Yapamam, onu da yapamam.” Ağar ise bu diyalogu reddetmişti.
Mehmet Ağar mahkemece -tanık olarak- 32 yıl sonra ifadeye çağırıldı(!)