Kitabın ortasından sorularla başlayacak, ne kadar süreceğini bilmediğim bir yazı katarı boyunca meramımı dile getirmeye çalışacağım. Bunu da “Bir İzmirli olmanın” hak, yetki ve sorumluluğuyla oluşturmaya, elbette iğne çuvaldız meselesini de, kişisel özeleştiri verme erdemini de unutmayacağım. Bilemiyorum, içerik ve katkılar belki de meramımızı bu köşeden çıkaracak, gazetede özel bir sayfaya da dönüşebilecektir. Bu gelişmeler, yazıların rotasına, göreceği ilgi ve katkı ile nihayet gazetenin vereceği karara bağlıdır. Sorularla başlayalım:

Bir kentin görünür olması ne demektir, hangi koşullara, niyetlere, duruşlara, donanımlara, hazırlıklara ve eylemliliklere bağlıdır? Bir kent neden “görünür” olmak ister? Öte yandan “görünür” olmamayı istemek de bir seçenek olabilir mi?

Bir kentin görünürlük ölçütleri nelerdir? Yani bir kentten “görünür” diye söz ediyorsak, biz gerçekte neden ya da nelerden söz etmiş oluruz?

Bir kentin “görünür” olmasının, önce kendine, sonra bölgesine ve ülkesine, nihayet yeryüzüne hayrı, yararı, anlamı ve getirisi-götürüsü neden önemlidir ve değerlidir? Bu önem ve değer, her kent için neden değişkenlikler ya da farklılıklar taşır? Yani Bingöl ile Muğla’yı bu bağlamda birbirinden farklı kılan nedir?

Bu sorulara doğru yanıt vermek ve gereğini yapmak için, doğru düşünmenin ve eylemenin olmazsa olmazları nelerdir?

Örneğin, yerel yönetim bağlamında;

Görünürlüğü tesis etmek, korumak, geliştirmek ve sürdürülür hale getirecek birikimi, deneyimi, her türden mirası “okuma” yeteneği, kapasitesi, kararlılığı ve bunların çatısını oluşturacak politikası nedir?

Bunun en önemli göstergesi olarak, kısa-orta-uzun eylem planları var mıdır?

Bu planlar için oluşturulmuş ajans, müdürlük, daire başkanlığı, başkan yardımcılığı, büro vb yapılanmalar, hangi esaslarla ve hangi kaynak (eleman, para, mekân, zaman vb) kıstaslarıyla çalışır?

Bu yapılanmalar, kentin “görünürlüğü” adına yaptıkları ve yapacakları çalışmaları “görünür” kılma adına neler yapar? Daha doğru bir deyişle, kentte ve kentlide bu çalışmalara dair algı, paydaşlık, kentli olmanın gerektirdiği hak ve sorumluluk bilincinin oluşturması adına ne gibi çalışmalar yapar? Yapılmış olanların somut sonuçları ve bu sonuçların işaret ettiği rota/lar nelerdir? Bu ölçümlere hangi zaman aralıklarıyla güncellenmektedir?

Bu çalışmaların “kent bütçesine getirdiği yük/kentsel görünürlük ve gelişme adına yarattığı maddi-manevi katma değer” oranlaması ne haldedir?

Bu yapılanmaların ürettiği yayınların, çalıştay ve festivallerin, bu bağlamda gerçekleştirilen gezilerin ya da ağırlanan konukların, kente ve kentliye ulaşma ya da kentteki ve kentlideki karşılık oranı nedir? Bu oran nasıl ölçülmektedir?

Yerel basın başta olmak üzere, kentteki emek, sermaye, bilim, kültür, sanat, spor ve kısaca hayatın her alanındaki oluşumlarla, kurum ve kuruluşlarla, demokratik kitle örgütleriyle, odalarla, muhtarlıklarla bu bağlamdaki işbirliği çalışmalarının bugüne kadarki sonuçları ile bundan sonrasına dair yürüyen plan, projeler ne durumdadır, neler öngörülmektedir?

Bu çalışmaların öncesi, şimdi ve sonrası için “Görünürlükte Öncelikler” sıralaması hazırlanmış mıdır? Bu hazırlık sırasında ve sonrasında, kentle ve kentliyle gerçekleştirilen istişare, kamuoyu araştırması vb çalışmaların sonuçları nedir? Daha güçlü hale gelmesi için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır, yapılacaktır?

Bir İzmirli olmanın samimiyeti, kaygısı ve saygısı olan sorular ve verilecek yanıtlar, kuşkusuz büyükşehirden en uzak ilçe yerel yönetimine, bütçe, kadro, coğrafi-kültürel vb. özellikler açısından çeşitlilik, farklılık ve “kendine özgülük” taşıyacaktır. Heosinin toplamı İzmir’dir ve kentin “görünür” olmasında vaz geçilemez, ihmal edilemez, yok sayılamaz değere sahiptir.

Sorularla başladık ve elbette hepsi bu değil. Dahası, hiçbir kent ülkesinden, yeryüzünden azade değil ve uzayda tek başına dolaşmıyor. Bu işin kent ve yerel yönetim kadar, o kentin bulunduğu ve bağlı olduğu ülkesinin bir devleti, politikası ve bu işler için en azından belli bir süreliğine “seçilmiş- hükümeti var. Yani soruları çoğaltacak ve yanıtlarının mutlaka peşine düşülmesi gereken bir sorunsalla karşı karşıyayız.

İlkyazı olarak fazla sıkmayayım ve gerisini önümüzdeki haftaya bırakırken, bu yazıların işe yaraması için katkılarınızın önemini vurgulayayım.

Ne diyorsak, eyliyorsak, diliyor ve özlüyorsak, hepsi “Sevgilim İzmir” içindir. Bu hak,i görev ve sorumluluktan nasıl kaçabiliriz?