İzmir kurtuluş coşkusunu 9 Eylül’de yine dolu dolu yaşadı. Bazıları geçtiğimiz seneki Tarkan konseri gibi bir organizasyon bekledikleri için sönük olduğunu iddia ettiler ancak unutmamalı ki geçen sen sene kurtuluşun 100. Yılıydı ve muhteşem olmalıydı...

Bence konserlerden ziyade 9 Eylül'ün yani İzmir’in kurtuluşunun önemi insanlara iyice anlatılmalı. Bu noktada konser gibi ilgi çekmeyeceği malum ama bunu başarabilirsek asıl o zaman muhteşem bir kutlama gerçekleştirmiş oluruz çünkü İzmir kurtulmasaydı Türkiye gidiyordu. İşte bu çok önemli olguyu herkesin anlaması lazım bir de hangi şartlarda bu savaşın verildiğini unutmamamız gerekli. Son yılların moda tabiri var ya ‘Unutursak kalbimiz kurusun’ diye eğer İzmir, Atatürk ve kahraman vatanseverler tarafından kurtarılmasaydı kalbimiz değil sülalemiz kururdu.

Şimdi gelelim ‘Kim milyoner olmak ister?’ sorumuza. Tabi verdiğim bu donelerden cevap beli ama son günlerde yarışmaya ilgi büyük olduğu için ben de bu yolla dikkat çekmek istedim. İşte soru; 
“Paşam, şu hayatın cilvesine bak. Aslanlık edelim derken, farelere döndük. Çuval deliğinde üzüm çalıyoruz” diyen ünlü komutan kimdir? 
Yalandan şık koymaya gerek yok tabii ki Atatürk olduğunu hepiniz anladınız. Bu ilginç hikayenin tamamını Mareşal Fevzi Çakmak şöyle anlatmıştır; “Orduyu, Mustafa Kemal ile beraber Afyon’dan İzmir’e kadar adım adım takip ettik. Bazen buğday, bazen de üzüm çuvalları üzerinde, ikişer saat kestirerek geçirdiğimiz geceleri hiç unutmuyorum. Hatta bunlardan birinde, üzerine uzandığı çuvalın deliğinden aldığı bir avuç üzümü ağzına atmadan evvel, Mustafa Kemal’in gülerek; “Paşam, şu hayatın cilvesine bak. Aslanlık edelim derken, farelere döndük. Çuval deliğinde üzüm çalıyoruz” dediğini, yolculuğumuzun en güzel nüktelerden biri olarak hatırlarım. İnanın bana, ömrümde başka hiçbir yatağın rahatı, belki o üzüm çuvalları üzerinde çekilen muzaffer uyku kadar mutlu etmemiştir” 

İşte bu sıkıntıları bile gülerek yaşayan Mustafa Kemal ve Türk Ordusu dur durak bilmeyen bir savaş haline girdiler. Duramazlardı çünkü girdikleri her kasabada, her köyde tecavüze uğramış kadınlar, süngülenmiş çocuklar gözüyaşlı bir halde onları karşılıyorlardı. Onların gıdası Türk halkının duaları, uykuları ise ancak şehadetti. İşte bu şartlar altında bize bahşedilen güzel İzmirimizde ve ülkemizde yaşamanın kıymetini bilelim, belki bu sorunun cevabını bilmek bizi milyoner yapmaz ama özgürce yaşadığımız bu vatanın sahibi olduğumuzu  bilmek paha biçilmez.