Eğitimcidir, öğretmendir, yazardır, şairdir, yayıncıdır; yaşamını dirençle sürdüren Köy Enstitülüdür o.

Kurduğu, sahibi olduğu İzmir Konak’ta Özgür Yayınları’nda onu bulamazsanız, ya bir yerlerde konuşmacıdır ya dinleyici ya da izleyicidir.

Merkezi İzmir’de bulunan KIBATEK’in (Kıbrıs Balkanlar Türk Edebiyatları Kurumu) genel başkanıdır. Bu özellikleriyle hemen tanımış olmalısınız; Mevlüt Kaplan’ı…

Yazın yaşamı 1945’de Konya Ereğli İvriz Köy Enstitüsü’ne girişiyle başlar. Çok sayıda yazın-sanat dergisinde, gazetelerde yayımlar ürünlerini.

Şair ve yazarlarımızı özendirmek, yazdıklarını değerlendirmek, nitelikli yapıtlarla çocuk düzeyine uygun yazınımızı varsıllaştırmak amacıyla 23 yıldır düzenlediği Mevlüt Kaplan Edebiyat Ödülü'nü anmamak olası değil.

Söke Yuvaca’da Mevlüt Kaplan kitaplığı olduğunu biliyorum. İzmir’de bir sokakta adının yaşatıldığını, ulusal 13, uluslararası 3 ödül sahibi olduğunu da...

İlk şiir kitabı “Anadolu Yankıları”nı 1949’da yayımlayan Kaplan, bugüne değin çocuk yazını başta olmak üzere, şiir, öykü, roman, masal türünde 600’ün üzerinde kitaba imza attı.

Mevlüt Kaplan’la ilgili söylenecek çok söz var. Ne ki bu kez 23 Mart 2019’da açılan Ayten-Mevlüt Kaplan Kültürevi’nden söz etmek istiyorum.

Karataş’ta onarılıp düzenlenmiş tarihi evlerde anısal özellikleri olan radyo, pikap, mandolin, gaz lambaları, koltuklar, sehpalar, örtüler, ödüller, fotoğraflar, kitaplar dingin bir ortamla buluşturuyor bizi

Ayten-Mevlüt Kaplan Kültürevi’nde öğretmenler mesleklerini geliştirici toplantıları gerçekleştirebilecek, öğrencilerine ücretsiz kurs, ders verebilecekler. Öğrenciler ev ödevleri yapabilecekler.

Sanat, yazın emekçilerine de her zaman kapıları açık. Yazım çalışmasında bulunabilecek, kitap tanıtımı, dinletiler düzenleyebilecekler. Ayrıca sanatçılar ücretsiz kurs verebilecek, sergi açabilecekler.

18 yaşındaki DUMANSIZLAR ÖBEĞİMİZ’in de kimi zaman burada toplandığını, bu sıcak ortamı paylaştığını belirtmeden geçemeyeceğim.

Gerek İzmir’de, gerekse yurdun her yanında kültürevleri çoğalsın, işlevsel özellikleriyle sanata, yazına, kitaba, kültüre, aydınlanmaya yürüsünler diyorum.

Bu şarkıyı duyunca belki bestecisini anımsarız, ezgiyi mırıldanırız, anılar yakalarız, duygulanırız; ama bu şarkının söz yazarı kim diye sorsak, yanıt almakta zorlanırız! Şahin Çandır da onlardan biri.

Şair, söz yazarı, yazın emekçisi Çandır’ı 17 Mayıs’ta sonsuzluğa uğurlarken, aynı şeyleri duyumsadım.

Vefa İstasyonu’na konuk etmek için sevgili Bekir Yurdakul’un ne çok uğraştığını bilirim; ancak bunu başaramamanın hüznünü de…

Sözü Ahmet Günbaş’a bırakacağım. Onun “Kent Yakışığı Şahin Abi!” yazısından (Kurşunkalem Eylül/Ekim 2012, sayı: 19) bir bölümü paylaşarak:

“İzmir sevdasına da diyecek yoktur Şahin Abi’nin. İflah olmaz bir İzmir delisidir. Kent iliğine işlemiştir adeta. Çok şiir yazmıştır biricik aşkına. Ona göre İzmir’e ancak şiirle yaklaşılır ya da İzmir en kusursuz biçimde şiirle sevilir.

(…)

Yazdıklarının ötesinde değerbilirliğiyle öne çıkar Şahin Abi. Değerbilirlilik, şiir gibi karşılıksızdır, bilinir. Bir örnek vermek gerekirse; yerel bir TV’de yaptığı şiir programında, sevdiği şairleri işlediği konuşma metinlerini kaset haline getirip bizzat şairlere ulaştırmasına karşın, kimsenin teşekkür etmediğinden duyduğu üzüntüyü fısıldamıştı bir ara kulağıma. Ne çare ki eldeki insan malzemesi buydu! Sonuçta iyi bir iş yaptığına emindi yüzde yüz. İçindeki ses bastırmış olmalıydı burukluğunu.”

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Işıklarda uyusun.