2022’nin son haftasını, yani yaza veda edip, sonbahara girerken kutlamalar ve yaza veda partileri ile geçirdik. Tabii ki, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100’üncü yılı dolayısı ile Ulu Önder Atatürk’ümüz’ün “Kuvvet birdir ve o milletindir” dediği gibi her alanda, daha güçlü ve de kararlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz…

Evet Başbakansız! Tek Adamlı! Partili devlet sisteminin Cumhuriyet ve Demokrasi ile bağdaşıp, bağdaşmadığı da yazılı-sözlü basının tartıştığı konular arasında yerini alıyor. İsterseniz Atatürk’ün, bugünü de aydınlatan şu özdeyişi ile kendimize çekidüzen verelim: “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamalıdır.”

O, on yıl geçti ve  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi  ilan etmesinin 100’üncü yılını da aynı coşku ile anmaya hazırlanıyoruz…

Ülkemizin genelinde 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladığımız aynı coşkuyu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda yaşayıp yaşatmamıza az kaldı…

* * *

Ancak, bütün bu farkındalıklara karşı, iktidar ve muhalefet arasındaki “seçim erken mi olacak?” tartışmaları da gündeme bomba gibi düştü! Muhalefet “Kim korkar seçimden!” diyor! Ama, bir yandan da “Yolsuzluk, rüşvet” iddiaları da pek gündemden düşecek gibi değilmiş gibi görünüyor! Su uyur düşman uyur mu? İşte Yunanistan’ın F-16’lara tacizleri! Kahraman Ordumuz tabii ki, bu yunan oyunlarına karşı her zaman hazır ve de teyakkuzda… İşte 9 Eylül İzmir’in Kurtuluşu’nu da haftaya kutlayacağız ya; Yunan yaygarası (!) ayyuka çıkacak! İçerideki kara düşüncelilerin(!) Yunan’ın bozguna uğratılıp, denize dökülmesini bile farklı yorumu hiç de hoş değil!

Bu yetmiyormuş gibi, İktidar Partisinin bir gençlik kolu başkanının polise yumruk atmasının huzurumuzu atılmış yumruktan hiç de farkı var mı?

Tabii ki, polisimizin de öğretmenlerin isteklerini anlatmak için yaptıkları gösteride biber gazı sıkması da hiç hoş karşılanmadı!

Özellikle Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlerimiz için söylediği şu özdeyişlerini de bu vesileyle aktarmak isterim:

Cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür’ nesiller ister.”, “Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.’’, “Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaklardır.”

* * *

Cumhuriyetimizin ülkemize ve milletimize kazandırdığı unsurlara karşı, bazı padişahlık rüyasına dalanlar (!) için anlayacakları dilden! 1980’li yıllarda arşivime aldığım şu “ISTIRAP VE CEHALET” başlıklı fıkrayı nakletmek istiyorum:

Bir gün Sultan Aziz, Mustafa Paşa’ya sordu:

Özgürlük ve eğitim sayesinde milletin gözü açılırsa ne olur?”

Mustafa Fazıl Paşa şu cevabı verdi:

Ne olacak, o zaman millet bizim cehaletimizi ve kendi, ıstırabını daha feci bir şekilde  anlar!”

* * *

Aslına bakarsanız bu gün, İzmir’in önemli ilçelerinden Tire’deki dostum, yurtiçi ve dışında Türk çocuklarını eğiten değerli Cumhuriyet kuşağı öğretmeni Yılmaz Göçmen’in Urla’da ziyaretime gelip bana imzalama nezaketinde bulunup verdiği “Göze mi geldik, Sen mi unuttun?” adlı romanından söz edecektim. İnşallah ileride Eğitimci-Yazar dostumun bu romanına geniş olarak yer veririm…

Geniş bir bilgi hazinesi ve fotoğraf arşivine sahip dostum Yılmaz Göçmen’in bana imzalayarak verdiği şu roman ve hikayeleri de var:

Akdeniz Nerede?, Geçmişten Günümüze Tire’nin yıldızları, Bizden Efsaneler1-2, Öğretmenlerden Anılar, Son Kuşlar (El sanatlarının son temsilcileri), Edalı Teyze, Bizim İnsanlarımız, Yüz Yıllık Notlar (1. Baskı), Her Otel Odasından Duman Aynı Tüter…

Değerli okurlarım gelecek hafta yine sizlere değişik konu ve konuklarımdan bahsetmeye devam edeceğim. Selam ve saygılarımla…