"Nâzım Hikmet, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi, kendi yurdunda da bir gün, lâyık olduğu yeri alacaktır. Fikirlerine gelince, sanatkârın elbette ki kendine özgü fikirleri olacak. Sanatkâr, standart vatandaş demek değildir." (Vâlâ Nûreddin)
61 yıla sığmış
çileli yaşamı; "tepeden tırnağa şiir, insan, hasret, ümit, sevdadan ibaretti" Nâzım Hikmet'in!
"Kavganın adsız neferiydi." o!..
"Yaşamak" onun için
"bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine"ydi.
Yüreği ile görmesini bilendi.
Şiirini tanımlarken “Kökü yurdumun topraklarındadır” derdi. Öyle bir köktür ki, bu dallarıyla tüm insanlığa ve medeniyetlere ulaşırken zaman etkisini kaybeder.
Nâzım’ın “Mukaddes ümidi, güzel günlerin bir gün geleceğine olan inancı”, milyonların dilinden düşmeyen bir “umut türküsü”dür.
Işık saçan şiirleri, “ses bayrağımız” Türkçe’ye güç kazandırmıştır.
Emsâlsiz bir dil ustasıdır.
Her yere memleketini taşımış bir "vatan haini vatan şairi"dir...
**
Nâzım Hikmet'in yoldaşları ndan biridir , "Vâ-Nû" diye bilinen Vâlâ Nûreddin.
Mekteb-i Sultani'den arkadaştırlar...
Bugünkü ‘’Galatasaray Liseli’’ydiler yani…
İkisi de okumayı, yazmayı
çok ama çok seviyordu…
Şiir ortak sevdalarıydı!
Denizciler üzerine yazdığı
şiir beğenilince
Bahriye mektepli oldu...
"Mavi gözlü sarışın" olanı!
Stajyer güverte subayı
olarak mezun olduysa da fikren(!)
"Sakıncalı"ydı, ordudan atıldı!..
**
Yıl 1921.
Milli Mücadele başlamıştır…
Mustafa Kemâl ve yol arkadaşlarına silah cephane
kaçıran bir örgütün yardımıyla
Kuvvacılar'a katıldı Nâzım ve Vâ-Nû...
Ankara'ya geldiler beraber…
İlk görev; Milli Mücadele için
şiir yazmalarıydı!
Üç sayfa yazdılar…
Şiirleri çok beğenildi…
Sonra…
Mustafa Kemâl ile tanıştılar.
O da, teşvik etti şiire…
Yazdıkları şiirler
10 bin adet bastırılıp dağıtıldı,
Kurtuluş Savaşı’nı ateşledi
Anadolu yaylasında…
Onlar;
iki "Kalpaklı Kuvvacı"
Nâzım Hikmet ve
Vâlâ Nûreddin'di!
**
"Maarif Vekaleti" emrine verildiler.
Artık -öğretmendiler- Bolu'da!
Biri Türkçe, diğeri Fransızca
dersleri veriyordu…
Bir misyonları da;
Dünya'nın en haklı
mücadelesini,
Kuvayı Milliye ruhunu da
coşkuyla anlatıyorlardı
çok sevdikleri öğrencilerine!
(Bu arada, Nâzım ve Vâ-Nû, her sabah birbirine "günaydın" yerine, “Bende bu keder, bende bu keder / ayaklarının ucuna basıp geldiği gibi gider” deyip gülerlermiş.)
**
Ahaliden büyük bir kesim
genç öğretmenlerden hoşlanmadı.
Onlar aynı zamanda
emperyalizmin yerli işbirlikçileriydiler!
Sürekli taciz, tehdit ettiler Nâzım ve Vâ-Nû'yu!
Can güvenlikleri kalmamıştı.
Ülke sevdalısı "muallimleri"
tek koruyan
kentin Ağır Ceza Hakimi'ydi!
Hakim Bey'in yardımıyla
bir yaz günü
önce Batum, sonra Moskova'ya
gittiler.
Üniversite okumak üzere!..
**
1960'lı yıllarda Türkiye'de Nâzım Hikmet fırtınası hakimdir.
"Kuvayı Milliye Destanı"yla özellikle...
Vâlâ Nureddin de 1965'te Nâzım Hikmet'le anılarını anlatan kitabı "Bu Dünyadan Nâzım Geçti"yi yayımlar.
Eser; Moskova yolculuğunu, Nâzım Hikmet'in insani yönlerini, değerlerini -anekdotlarla- anlatır.
Öyle ya; Nâzım da neticede bir insandı, "aşkıyla, sevgisiyle, hata ve sevaplarıyla"...
"Enternasyonal Marşı"nı Türkçe'ye ilk çeviren kişi de Vâlâ Nureddin'dir.
Akşam, Haber, Cumhuriyet, Tercüman, Havadis, Zafer, Meydan, Yedigün, Yön gibi gazete ve dergilerde uzun yıllar yazmıştır.
**
"Yazılarım otuz kırk dilde basılır,
Türkiyemde Türkçemle yasak!”
yazmış Nâzım Hikmet
ve onun hayatına çok özel tanıklıklar yapmış "kadim dostu" Vâlâ Nûretddin...
"Ben diyorum ki ona/
Kül olayım Kerem gibi yana yana/
Ben yanmasam/
Sen yanmasan/
Biz yanmasak/
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" dizeli
"Kerem Gibi" şiirini "ithaf ettiği" Vâ-Nû!
İki can dost!..
**
57 yıl önce aramızdan ayrılan Vâ-Nû, Nâzım Hikmet için "Tekrarlıyorum, ömür boyu rastladığım en olağanüstü insandır'' demiştir her zaman.
5 Nisan 1950'de de Nâzım, Vâlâ Nureddin’e şöyle yazmıştır:
“... Ayın sekizinde yatacak olduğum açlık grevine ümitle başlıyorum. Yeisle kederle değil. Bu uğurda ölürsem dahi son nefesime kadar ümitle yaşayacağım. Polisiye romanlarını dört gözle bekliyorum..."
İki yol arkadaşına saygı ile...