Siz hiç brandaları patates ezmesiyle yapıştırılan, onarılan savaş uçağı gördünüz mü, duydunuz mu? Peki bu uçağın bin türlü tehlikeyi göze alarak havalandığını, yirmi düşman uçağı arasından yol bularak cephe gerisine sarkarak keşif yaptığını, sonuçları başkumandanlığa ulaştırdığını biliyor muydunuz?

Bu mucizeler, diğerleriyle birlikte Kurtuluş Savaşı'nın en önemli meydan muharebesi Sakarya Savaşı'nda yaşanıyordu.

Tam 96 yıl önce 23 Ağustos günü başlayan ölüm-kalım savaşı 22 gün 22 gece sürüyor, kızıla boyanan Sakarya Nehri düşmanın Ankara hayallerini sularına gömüyordu.

Hasan İzzettin Dinamo 'Kutsal Savaş' adlı eserinde 'Subay Muharebesi' olarak da bilinen Sakarya Muharebesi'nin son bölümünü şöyle anlatır;

Başkumandan General Papulyas'ın uyanıklığıyla Yunan Ordusu, bütünüyle eriyip bozkıra gübre olmaktan kurtulmak için kendini Sakarya Irmağı'nın ötesine zor atmıştı. Tarihin bu en uzun meydan savaşı, her iki ulusun ordularını da iyice yaralamıştı. Türk Başkumandanlığı cepheye her gün bin bütünleme eri yetiştirebiliyordu. Yunan Ordusu bundan yoksundu. Yalnız elindekini harcıyor, gidenlerin yerini dolduramadığından her gün bin kişi yitirerek sıfıra doğru gidiyordu. Yunan Ordusu ölülerini arkada bırakarak Eskişehir'e doğru yol alırken, Türk Ordusu da kandan kıpkırmızı kesilmiş gövdesiyle bozkırın tepelerine dikilerek onun kaçışını seyrediyordu.

Türk Ordusu bütün köyleri, evleri, tarlaları kül yığını halinde buldu. Hele bozkırda yaşayan çilekeş Türk köylüsünün kadın, çoluk-çocuk süngüden, kurşundan geçirildiğini görmek onu kahretti.”

Tutsak edilen bir Yunan askeri nasıl kandırıldıklarını şöyle anlatıyordu;

Biz her tepeye saldırdığımızda, arkasında Ankara var diyorlardı.”

İngiliz tarihçi Joseph Arnold Toynbe ise 'Türkiye' adlı kitabında Sakarya Savaşıyla Türk-Yunan savaşının ilk kez tersine döndüğüne işaret ediyordu;

Denebilir ki bu savaş, içinde yaşadığımız yüzyıl tarihinin en büyük savaşlarından biridir. Sakarya kıyılarındaki Türk zaferi, yakın ve Ortadoğu'nun siyasal yüzünü değiştirmiştir.”

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise 'Vatan Yolunda' adlı eserinde Büyük Önder Mustafa Kemal'in 'Melhamei Kübra' yani büyük savaş olarak adlandırdığı Sakarya Savaşı'ndan sonra gezdiği cepheyi su cümlelerle anlatır;

Gerçi teneffüs ettiğimiz havada barut, duman ve kül kokusu var. Bastığımız topraklarda kan kurumamış ve ateşler sönmemiştir. Bütün ufuklarda düşmanın çiğnemiş ve yakmış olduğu köylerin iskeletleri gözüküyor. Bu iskeletler arasında ıslak paçavralara bürünmüş, birer hayalet haline gelmiş halkın feryatları duyuluyor.”

İşte böyle bir tabloyla sonuçlanmıştı Sakarya Meydan Muharebesi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın son savunma muharebesiydi. Gazi Mustafa Kemal'in Nutuk'ta da belirttiği gibi bu savaşta artık savunma hattı yerini savunma alanına bırakıyordu. O alan da elbette ki bütün vatandı.

Sakarya Savaşı'nda şehit olan kahramanlarımızı 96'ncı yılda sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.