Sözlerine devam eden Dr. Ender Özden, teknolojideki ilerlemelerle birlikte son yıllarda hem prostat kanseri erken tanısına hem de tedavisine yönelik dünya çapında birçok çalışmanın olduğunu, yine ülkemizde de Türk Üroonkoloji Derneği ve Derneğimizin Prostat Hastalıkları Çalışma Grubunun bu konuda uluslararası birçok etki değeri yüksek çalışmasının olduğunu vurguladı. Fakat bu kadar çok bilgi yoğunluğuna rağmen prostat kanseri farkındalığının istenilen düzeylere ulaşmamış olması hem ülkemizde hem de dünya çapında toplum nezdinde prostat kanseri farkındalığının arttırılmasına yönelik çalışmaların da eş zamanlı yürütülmesi gerektiğini belirtti. Bu bağlamda toplum farkındalığının en yüksek olduğu kesim olan uzman hekimlerin kendi sağlıkları ile ilgili yaklaşımlarını ortaya koymak adına, Ağustos-Eylül 2025 ayları arasında Türk Üroonkoloji Derneği yürütücülüğünde hazırlanan, uzman hekimlerin kendisi için Prostat Kanseri Tarama, Tanı ve Tedavi yaklaşımlarının değerlendirildiği anket çalışmasında çarpıcı sonuçların olduğundan bahsetti.

Dünyada erkeklerde en sık görülen kanserler arasında olan ve her yıl yayınlanan Kanser İstatistiklerinde Amerika Birleşik Devletleri’nde öngörülen erkek kanser vakalarının yaklaşık %30’unu oluşturan Prostat Kanseri temelde önemli bir toplum sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kadar büyük bir toplum sorunu için biz hekimlere düşen görev hastalığın erken tanı ve tedavisinin yanı sıra bu konuda halkın farkındalığının da arttırılmasıdır. Nitekim hekimlerden başlayarak toplumun temeline inmeyi amaçlayan bu araştırma ile ülkemizde prostat kanseri farkındalık düzeyinin belirlenmesi, farkındalığın arttırılması ve kamuoyunun bilinçlendirilmesinin amaçlandığını söyleyen Türk Üroonkoloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. İlker Tinay “En önemli sağlık profesyonellerinden olan Üroloji uzmanı ve Üroloji uzmanı dışı uzman hekimlerin kendi sağlık durumlarını değerlendirirken Prostat Kanseri tarama, tanı ve tedavi yaklaşımlarının belirlenmesi ile en üst düzey toplum farkındalığının ortaya konulması ve Prostat Kanseri farkındalığı adına toplumda ulaşılmak istenen düzey belirlenmiş olacaktır” diye belirtti.

Prostat Kanseri taraması aslında toplum taraması şeklinde değil de risk faktörlerine göre hekim başvurusu gerçekleştiren erkeklerde kanda bakılan prostat spesifik antijen (PSA) düzeyi ve parmakla rektal muayene yöntemi ile yapılan prostat muayenesi ile gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden toplum farkındalığının arttırılması ve hekim başvurusunun gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Bunun bir diğer yolu da sağlık profesyonelleri arasında farkındalık düzeyinin belirlendikten sonra farkındalığın arttırılarak hastaların ve risk grubuna giren erkek bireylerin Üroloji uzmanı başvurusunun sağlanması yoluyla gerçekleştirmektir. Bunun en önemli ayağı olan uzman hekimler arası kendi sağlıkları açısından farkındalık düzeyinin belirlenmesini ilk basamak olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda Türkiye çapında Üroloji uzmanı ve Üroloji uzmanı dışı uzman hekimlerin katılımı ile gerçekleştirilen anket çalışmasında 168 Üroloji uzmanı ve 170 Üroloji dışı uzman hekim olmak üzere toplam 338 uzman hekimin tercihlerinin değerlendirildiğini vurgulayan Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Serdar Çelik, “Çalışmaya katılan Üroloji uzmanlarının PSA taramasına başlama yaşı için en sık tercihleri 50 yaş sonrası (%37) ve 45 yaş sonrası (%29) olarak saptanmıştır. Üroloji dışı uzman hekimlerin ise en sık tercihlerinin 40 yaş sonrası (%34) ve 50 yaş sonrası (%24) olduğu gözlenmiştir. Bu sonuç, Üroloji Uzmanlarının PSA taramasına daha geç başlama eğilimine kıyasla Üroloji dışı uzman hekimlerin PSA taramasına daha erken yaşlarda yönelimi olduğunu göstermektedir” diye belirtti.

Prostat Kanseri tanı ve taramasında PSA testinin yanı sıra bir diğer önemli bir bulgu ise parmakla rektal muayene yöntemi ile prostat muayenesidir. Önceki yıllarda prostat kanseri görüntülemesinin pek mümkün olmadığı dönemde PSA testi yanında bizlere önemli bilgiler sunan prostat muayenesi ile hem hastalığın tanısında hem de hastalığın evresinde fikir sahibi olabiliyorken, prostat görüntülemesinde multiparametrik prostat magnetik rezonans (mpMR) görüntüleme yöntemlerindeki teknolojik gelişmeler ve kullanımın yaygınlaşmasıyla birlikte prostat muayenesinin bir miktar geri plana itildiğini görüyoruz. Nitekim çalışmamızda da her iki hekim grubunda uzman hekimlerin yaklaşık yarısında muayenenin ikinci plana itildiği ve muayene tercihinin dörtte üç oranında PSA taraması sonrasına ertelendiğini belirten Türk Üroonkoloji Derneği Prostat Hastalıkları Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Serhat Çetin, “Prostat Kanseri tanı ve lokalize hastalık değerlendirmesinde hekimlerin yaklaşık yarısının mpMR kullanımını yaş ve risk faktörlerine göre belirlerken, Üroloji uzmanlarının yaklaşık çeyreği PSA düzeyi 2,5 üzerinde mutlaka mpMR’ı tercih edeceği gözlemlenmiştir. Bu da mpMR görüntüleme tetkik kullanımının belirli sınırlar çerçevesinde tercih edildiğini göstermektedir.” diye vurguladı.

Teknolojik gelişmeler ve mpMR’ın yıllar içinde Prostat Kanseri tanısındaki kullanımının artmasıyla, MR-Füzyon prostat biyopsisi son yıllarda artan oranlarda tercih edilmektedir. Daha önceki dönemlerde kullanılan standart konvansiyonel yöntemde ultrason kılavuzluğunda makat yolundan (transrektal) alınan 12 parça standart şablon biyopsisi, yerini mpMR görüntüsünün ultrason görüntüsü üzerine aktarılarak gerçekleştirilen MR-Füzyon biyopsi yöntemine bırakmıştır. Bu yöntemin de yine makat yolundan (transrektal) ya da makat önündeki perineal alan dediğimiz deri üzerinden (transperineal) gerçekleştirilebildiğini belirten Türk Üroonkoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Evren Süer, “Nitekim Üroloji uzmanları arasında sedasyon anestezisi altında en sık tercih edilen biyopsi yöntemi olarak transperineal MR-Füzyon (%40) prostat biyopsisi ön plana çıkmıştır. Yine Üroloji uzmanlarının yaklaşık yarısı PSA yüksekliğiyle birlikte mpMR’da lezyon (PIRADS ≥3) saptanması durumunda prostat biyopsisini tercih etmektedir. Öte yandan biyopsi kararı alınırken Üroloji dışı uzman hekimlerin %32’sinin fikir belirtmemesi, yanıt verenlerin ise en sık tercihinin PSA ve prostat muayenesi bulgusuna göre tercih etmesi, prostat kanseri tanısında önemli bir aşama olan biyopsi kararında Üroloji uzmanı dışı hekimlerin bile farkındalığının düşük düzeylerde olduğunu göstermektedir” diye belirtti.

ABD'de 'gıda terörü' alarmı: Salmonella salgını 10 eyalete yayıldı, 7 kişi hastanelik oldu
ABD'de 'gıda terörü' alarmı: Salmonella salgını 10 eyalete yayıldı, 7 kişi hastanelik oldu
İçeriği Görüntüle

Prostat Kanseri risk grubu arttıkça ve evresi ilerledikçe hastalık prostatın dışına çıkmakta, lenf bezlerine, kemiklere ve diğer organlara yayılmaktadır. Bu yüzden tanı sonrası ve tedavi öncesi hastalık evrelemesi ve risk grubunun belirlenmesi önem arz etmektedir diye belirten, Türk Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, “Düşük risk grubu Prostat Kanseri evrelemesinde görüntüleme yöntemlerini klinik pratiğimizde tercih etmesek de çalışmamızda her iki hekim grubunun görüntüleme tercihi yaklaşık üçte iki oranında düşük risk grubunu da kapsamaktadır. Bu da hekim grubunun Prostat Kanseri tanısı sonrası hastalığa daha defansif yaklaştığını göstermektedir. Tanı sonrası tedavi yaklaşımları incelendiğinde ise klinik önemsiz prostat kanseri olasılığının yüksek olduğu düşük risk grubu Prostat Kanserinde Aktif İzlem Üroloji uzmanları arasında en yüksek oranda (%70) tercih edilirken, yaklaşık üçte birlik kısmı fikir belirtmeyen Üroloji dışı uzman hekimler arasında ise üçte bir oranında tercih edilmektedir. Orta ve yüksek riskli Prostat Kanseri saptanması durumunda ise her iki hekim grubunda robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi ve değişen oranlarda lenf nodu diseksiyonu tercihi ön plana çıkmaktadır.” diye belirtti.

Türk Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ender Özden, “Çalışmamızı genel olarak değerlendirirsek, Üroloji dışı uzman hekimlerin birçok soruda yüksek oranda “fikrim yok” yanıtını vermiş olması, konuyla ilgili bilgi ve farkındalık eksikliğini yansıtmaktadır. Yanıt verenlerde ise daha erken PSA taraması, biyopsi kararında belirsizlik ve düşük riskli olgularda aktif izlemin düşük oranda tercih edilmesi dikkat çekmiştir. Düşük riskli olgularda yüksek oranda evreleme tercihi hem Üroloji uzmanı hekim grubunda hem de Üroloji dışı uzman hekim grubunda güncel kılavuzlarla uyumsuzluk göstermektedir. Radyoterapi ve cerrahinin benzer onkolojik sonuçlarına rağmen radyoterapi oranlarının sınırlı kalması diğer bir dikkat çekici sonuç olarak göze çarpmaktadır.” diye belirtti.

Kaynak: BÜLTEN