Aşka dair çok söz söylenmiş, üzerine yüzlerce roman yazılmıştır ama yine de hiçbiri bize aradığımız o yanıtı verememiştir. Sebebini hiç düşündünüz mü? Herkesin aşağı yukarı bir fikrinin olduğu ama kapıyı çaldığı vakit, çocuk gibi acemi hissettiren o duygu nedir? Dahası insan neden bir başkasına hayatını adamak ister? Ben hep evrenin yaratılışına dair düşünürken şöyle derim: İnsanın amacı dünyanın mucizesine tanıklık etmektir. Evren insanla anlamlıdır. Aşk da böyledir esasında. İnsan da kendi yaşamına eşlik edecek, yanında onun gelişimine tanıklık edecek, elini tutacak birini arar.

Eflatun bize şöyle bir hikaye anlatır: Çok eski bir zamanda yiğit ve onurlu bir halk yaşardı. Üyelerinin her biri hem erkek ilkeye, hem kadın ilkeye sahipti. Fakat bir gün göklere tırmanmaya kalktılar ve yaratıcıları onları cezalandırdı. Ceza olarak her biri ikiye bölündü. İşte cinsel ayrımın kökeni böyle ortaya çıktı, der. O gün bugün, insanlık, o ilk, en eski birliği yeniden kurmak, yeniden tam bir kaynaşma sağlamak için, kendini bütünleyecek olan 'öteki yarının' peşindedir.

O halde aşkın anlamı apaçık ortadadır: İki başka varlıktan bir tek varlık oluşturmak için birleşmek ve birbiri içinde erimek. Yang ve Ying kuramı, eşlerden birinin Güneş, öbürünün Ay kökenli olması gibi iki farklı yanı simgeleyen inanışlar da bunu destekler yöndedir, ne dersiniz? Elbette insanın öteki yarısını bulma serüveni çok zorlu bir arayış. Yanılmak mümkün, yanlışı doğru sanmak mümkün. Arzuyu, şehveti aşkla karıştırmak mümkün. İşte burada tek bir sihir var: Zaman 
İnsanın hissettiği şey zamanla kaybolmuyorsa, eksileceğine yoğunlaşıyorsa; doğru yolda olabilirsiniz. İşin tuhafı, kalbiniz bunu sizden önce fark ediyor ve birinde ısrar ediyor. Burada tek önemli husus, bu ısrarın karşılıklı olması. Aşk tek taraflı yaşanan bir şey değildir. Öteki yarınızı bulduğunuzu düşündüğünüzde, karşınızdaki kişi öyle düşünmüyor ya da hissetmiyorsa; öyle değildir; üzgünüm.

Evreni iki temel prensip kontrol eder. Korku ya da sevgi... Bu çağ ve öncesi daha çok korkunun hüküm sürdüğü zamanlardı. Peki ya sevginin yayıldığını hiç düşündünüz mü? Gelecek için tüm insanlığın birlikte bir seçim yapma şansı var. Değişimi hep birlikte istersek gerçekleşebilir. Ne dersiniz?  Artık insanlık adına, aşkı dileyelim mi? Sevgisiz bir dünyanın yarattıkları ortada…

Ruh eşinizi bulmak için önce kendi ruhunuzu bulmanız gerektiğini aklınızda tutun. Henüz siz içinizdeki gizli geçitleri açmadıysanız, karanlık yanlarınızla tanışıp barışmadıysanız, bir başkası bunu nasıl başarabilir? Bir misafir beklerken onun gelişine hazırlanmak gerekir. Evin odaları darmadağınık, her köşe başında bir başkasından iz, yara varken, beklediğiniz o özel misafir nasıl kendini o eve ait hissedebilir ki? Aşka da hazırlanmak gerekir. Belki de şair o yüzden yazmıştır o satırları: Ben sende bütün aşklarımı temize çektim…

‘Yalancılar ve Sevgililer’ romanımda, aşk kişinin benliğinin ölümü, bir başkasına teslim olmasıdır, yazmıştım. Kalbinizi başkasına emanet edebilmek için önce kendinizi iyice tanımalısınız. Ne istediğini bilmeyen, hangi yoldan giderse gitsin; sonuç değişmez. Yol değil yolcu mühimdir çünkü. Hayat sonu baştan belli bir yolculuk belki ama onu bu kadar özel kılan; yoldayken nelerle ve kimlerle karşılaşacağımızı bilememek. Bir bilinmezlik hali… Bu halin içinde insanın en zayıf taraflarını güçlendirecek sınavlar da var. Dünyada her türlü duygu, düşünce var; mesele çoğunluk hangisini seçecek ve nasıl bir gelecek yaratacak? Ne diyordu şarkı; benim hala umudum var…