İngiltere Başbakanı Lort Curzon Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra İsmet İnönü’ye “Bugün kazandınız. Ancak ileride bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz” der. Söylemek istediği yeni bir savaş olasılığı değil, emperyalizmin hedeflerine ulaşmak için siyasal, ekonomik, sosyal alanlarda elindeki tüm olanakları kullanarak buna ulaşacağını belirtmekti.

Üzerinde “Güneş batmayan imparatorluk” olarak nitelenen, Avusturalya’dan başlayarak Hindistan, Orta Doğu, Afrika, Kanada’ya kadar uzanan çok geniş bir bölgede izlediği ve yerleştirdiği politikalarla her alanda etkin olan “Birleşik Krallık” bu işlevini Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye devretti.
16 Aralık 1773 te Boston’da “Çay Partisi” baskını olayından sonra ilk önce Amerika’nın Doğu Yakası’nda çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerin oluşturduğu, kendi hinterlandlarında özerk bir yönetim şeklinde oluşturulan 13 federal eyaletin anlaşması ile temeli atılan bugünün
Amerika’sı, ‘kuzenlerimiz’ dedikleri İngiltere’nin önce lisanını alıp daha sonra da onların
dünya üzerinde kurdukları ekonomik, sosyal ve siyasal yapı üzerine kendi çıkarlarını ön planda tutarak oluşturdukları politikalarla egemen bir güç haline dönüşmüştür.
Lort Curzon’un sözlerinden sonra emperyal güçler, Serv Anlaşması’yla Türkiye’ye biçtikleri ülke ve rejim modelinden vaz geçmemiş bunu her fırsatta gündeminde tutmuş, ‘bayraktarlığı’nı da Amerika yapmıştır.

 

***

Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nda taraflarına alma çabaları, savaş sonrası Sovyetlerin talepleri karşısında Marshal Yardımı ile ekonomik, NATO’ ya kabul etmekle siyasi açıdan soğuk savaşın tarafı olması sağlanmıştır. DP zamanında özellikle tarım sektörüne yönlendirilen fonlarla ekonomi şekillendirilirken, sanayileşme ötelenmiştir. (Örneğin Vehbi Koç’un 1958-59 yıllarında Ford fabrikası kurarak otomotiv sanayine girişimi engellenmiştir.) 1960 lı yıllarda Kıbrıs harekatı sonucu Başkan Johnson’un ‘tehdit’ içeren mektubuna karşı Başbakan İsmet İnönü, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de onun içinde yerini alır” diyerek rest çekmiştir. Demirel hükümetinin Batılı ülkelerin sanayileşmemize karşı aldıkları olumsuz tavra karşı Sovyetler kanalı ile İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum tesisleri gibi yatırımlara girişmesi, Birinci Kıbrıs Olayı’nda Talat Aydemir’in darbe girişimi gibi 71 muhtırasını beraberinde getirmiştir. Afyon ekimi yasağının kaldırılması, toprak reformu girişimleri, Kıbrıs çıkartması sonucu uygulanan ambargolar, köy-kent girişimleri Bülent Ecevit’i iktidardan düşürmüş artan terör, NATO’dan ayrılan Yunanistan’ın yeniden örgüte dönmesini engelleyen ‘veto’muz 1980 Darbesi’nin oluşmasına neden olmuştur. Darbe sonrası terör olayları aniden keşilmiş, Yunanistan vetosu kaldırılmıştır. Turgut Özal döneminde Libya Lideri Kaddafi’nin öldürülmesi, Saddam’ın devrilmesinde “Bir Koyup, Üç Almak” politikası ile düzelir gibi olan ilişkiler,2003 te ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a müdahalesini öngören tezkerenin TBMM’de reddedilmesinden sonra bölgede çıkarları olan başta Amerika olmak üzere Batılı ülkelerle ilişkilerimiz bozulmuştur.

***

Irak ve Suriye’de Türkiye’yi hedef alan terör örgütlerini destekleyen, Sevr’i hedef alan bu gelişmeleri, kurulmakta olan yeni dünya düzeninde “son kalelerini” kaybetmeme uğraşı olarak görmemek gerek. Jeostratejik bir konuma sahip Türkiye üzerine oynanan oyunlar devam edecektir. Güney Kıbrıs’ta ABD’nin üs kurma gibi girişimleri de dahil olmak üzere bölgedeki son gelişmelerde her ne kadar Amerika baş aktör olarak gözüküyorsa da temelde asırlardır kolonyalist yaklaşımlarla dünya genelinde Lort Curzon’un sözlerinde vücut bulan politikalar üreten İngilizlerin olduğu gözden kaçırılmamalı gelişmeleri “tarihi iyi okuyarak” değerlendirmek gerekmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin birlik ve beraberlik içerisinde olması gereklidir.

***

22 yıldır “ötekileştirme” politikaları ile siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda etnik ve dinsel açıdan ayrıştırılan toplumu bir arada tutacak etmenler nelerdir. Bu süreçte bir kısmı ortadan kaldırılan, çoğu yozlaştırılan adalet, yargı bağımsızlığı, can güvenliği, eşitlik, basın ve ifade özgürlüğü, liyakat, Milli Eğitim, üniversite özerkliği gibi kavram ve olguları gerçek yönleriyle uygulamaya koyabilecek, göç olayını çözümleyecek, bugün söylediğini yarın inkar etmeyecek, yanıldık demeyecek, anayasa mahkemesi kararlarını uygulayacak kısacası halka “güven” verecek bir yönetime gerek vardır.
Bunlar oluştuğunda birlik ve beraberlik kendiliğinden oluşur. Emperyal güçlerin Türkiye üzerindeki emelleri böyle önlenebilir. Bunun ‘kıble’si ise ‘Nutuk’tur.