Başlıkta biri Türkçe, öteki Arapça sözcük pek de güzel durmuyor, bağışlansın. Fark etmeye yardım etsin, bağlantıya dikkat çeksin diye kullandım. Son zamanlarda “liyakat” dillerden düşmez oldu. Sözlüğe bakarsanız peş peşe tanımlamalar görürsünüz: “layık olma”, “yaraşma”, “yaraşırlık”, “uygunluk”, “yeterlilik”, “yetenek”.

***

Önemden çok öncelikle donatılanın, değerliden çok makamlı-mevkili-rütbeli olanın, ileri gidenden çok ileri gelenin makbul sayıldığı, akıldan çok kurnazlığın yeğlendiği, bilginin yerini ceberutluğa terk etmek zorunda kaldığı, nihayet işin ve uzmanlığın umursanmadığı, hal böyle olunca da yaşamın hasbelkader sürebildiği coğrafyalarda, zinhar umursanmaz bir kavramdan söz ediyoruz. “Ne iş olsa yaparım”dan, “gemisini kurtaran kaptan”a varan, “iş bilenin kılıç kuşananın” diye başlayıp “gelen ağam, giden paşam”a uzanan ve işler yolunda gitmezse de, “ölüm gelmiş bedene, baş ağrısı bahane” diyerek işin içinden çıkıverenler için, liyakat gerçekten vahim, acil ve yaşamsal olabilir mi?

Düşünen kafaya sinekler üşüşür, büyüklerimiz elbet bizden daha iyi düşünür” diyerek yurttaş olmayı da toplum olmayı da taca atıverenler cennetinde, yaşamın kalitesi ne olabilir ki, bir de liyakatin peşine düşülsün? Doğru soruya eğri yanıt vermek istemiyorsak, öyle uzun boylu tahlil ve teşhislerde boğulmaya gerek yok, işe kısasından başlayalım: kendimizden.

Sahi en son kimin için “torpil” peşine düştünüz? Çocuğunuz, yeğeniniz, bir tanışın torunu, komşunun teyze kızı için olabilir mi? Biraz daha derine inelim, torpil aradıklarınız içinde, kaç tanesi sizin için düne kadar “işe yaramazın önde gideni”ydi? Ee ne oldu şimdi, sizin bile işinize yaramayan, girdiği işte ya da okulda nasıl olacak da memleketin işine yarayacak? Abartıyorsun demeyin, söze konuk öğretim üyeliği sırasındaki jüri üyeliklerimden başlar, bugünlere kadar gelirim. Bugün içinde debelendiğimiz, nasıl çıkacağımızı bilemediğimiz “liyakatsizlik” batağı bir günde ve suçu yalnızca vaziyeti şahikasına ulaştıran günümüz çapsızları sayesinde mi oluştu dersiniz? Osmanlı’nın batıp tarihin dehlizlerine yollanmasının tek nedeni, dış düşmanları mıydı sizce?

***

Karmaşık, zincirleme reaksiyonla gelişen, bir ur gibi yaşamı saran bir sorundan söz ediyoruz. Bilginin kötülendiği, görgünün zaaf sayıldığı, entelektüel duruşun alay konusu edildiği her coğrafyada ne oluyorsa, bizde de o oluyor. Duyarsızlığın, sorumsuzluğun, yurttaş ve toplum bilincine indirilen darbelerin yarattığı algısızlıkta, liyakatten konuşmak mümkün değildir. Çünkü vazgeçtim mesleki liyakatten, böylesi iklimlerde yaşam liyakati diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü oralarda ne bireysel, ne de toplumsal bir yaşam kalitesi beklentisi kalmıştır. Oysa liyakat, önce yaşama karşı takınılan tavırdan başlar ve giderek her alanı kapsar. Kolaycılıkla olmaz o iş. Hak edilmemiş diplomayla, emek verilmeden ulaşılan etiket ya da konumlarla, yakışmayan yetkilerle olmaz o iş. Keşke para pul, kılık kıyafet, diploma nişan işe yarasaydı. Yaramadığını bildiğimiz için, vaziyeti kurnazlıkla, al takke ver külahla, nalıncı keserleriyle, yetmedi şiddetle, tehditle, cehalete ve çapsızlığa övgüyle kurtarmaya çalışıyoruz. Yarattığımız sistemi, hep birlikte daha da obez hale getiriyoruz.

Böyle bir ekosistemde, yaşama, ülkesine ve öteki insanlara karşı liyakatli bir yaklaşım, tutum ve davranış beklenebilir mi? Fırsat eşitliğinin, demokrasi bilincinin, insan hakları algısının, uzmanlığa saygının, bilgiye inancın olmadığı bir ekosistemde liyakatli insan yetişebilir mi? Böylesi insanlardan oluşan ve liyakati gözeten bir toplum oluşturulabilir mi?

***

100'üncü yılına yaklaştığımız Cumhuriyetimizin kuruluş sürecini, ilk yıllarını ve “nasıl birey, nasıl toplum?” sorusunu dert edinen büyük iradeyi düşünelim. “Bir gün söylediklerim bilimle çelişirse, siz bilimi seçin” sözünün anlamını, nitelikli birey ve toplum amaçlı eğitim ile öğretimin az zamanda neler başardığını anımsayalım. Kurumları, yetiştirilen kadroları, olağanüstü emekleri, daha da önemlisi yaratılan aidiyet bilincini düşünen herkes, günümüz perişanlığındaki payını çok daha iyi tartacaktır. Yaşam ve liyakat bağının önemini bilenler çoğalmadıkça, kopmasından medet umanların egemenliği sürecektir. Bilgi, görgü, entelektüel duruş… Siz bunlara, bir ülkeye duyulması gereken saygıyı da ekleyebilirsiniz.