Hafta sonu itibarıyla Zafer Haftası'na giriyoruz.

Yüzyılın tarihinde bir ulusun emperyalizme karşı verdiği kurtuluş savaşının ilk örneği...

Her kafadan bir ses çıkıyor.

Kutlanacak, kutlanmayacak, törensiz kutlanacak gibi bir sürü anlamsız tartışmalar yaşanıyor.

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, önce “Kutlanmayacak” dedi. Sonra “Kutlanacak ama askeri araçlar gösteri yapmayacak” buyurdu. En son “Kutlanıp kutlanmayacağına hükümet karar verir” diyerek topu hükümete attı.

Resmi geçit yapmamanız bizi hiç ilgilendirmiyor. Biz bayraklarımızla meydanlarda olacağız.

Gelin şimdi bu büyük bağımsızlık mücadelesinin hangi koşullarda, nasıl verildiğini Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz'ün anılarından yola çıkarak aktaralım;

“Sakarya Savaşı'nın önemli kilometre taşlarından Duatepe kanlı çarpışmalar sonucu düşmandan geri alınmış, Mustafa Kemal Paşa bunun sevinciyle, Batı Cephesi Komuta Karargahı'nda yemeğe oturmuştur.

O gün Duatepe'de düşmanın iniltisini sevinç gözyaşlarıyla kutluyorduk. Kolordu Kurmay Başkanı Hayrullah (Fişek), bir akşam yemeği hazırlamıştı. Ortada bir cılız tavuk ile dört-beş dilim siyah ekmekten başka bir şey yoktu. Dünden beri ağzımıza en ufak bir lokma girmemişti. Gazi Paşa, İsmet Paşa, ben, Kazım Bey sofrada bağdaş kurduk. Hayrullah Bey, Tevfik Bey (Bıyıklıoğlu), Salih Bey (Omurtak), Muzaffer Bey (Kılıç), Salih Bey (Bozok) biraz uzaktaydılar.

Atatürk Kazım Bey'e dönerek;

Erlere yiyecek ne verebildiniz?” dedi.

Kazım Bey şaşırdı, durakladı, Kurmay Başkanı'na dönerek;

Hayrullah Bey, erlere ne verebildik?” diye sordu

Efendim dün sabah tedarik ettiğimiz buğdayı, kavurmaları için birliklere dağıtmıştık.”

Mustafa Kemal Paşa biraz durakladıktan sonra ayağa kalktı ve tavuğa el atmadan yürüdü, biz de O'nu takip ettik. Diğer arkadaşlar da ne tavuğa ne de bir dilim ekmeğe el sürebilmişti. O akşam hepimiz aç yattık.”

Bir ulusun var olma mücadelesi bu koşullarda gerçekleşiyordu. Azerbeycan'ın Ankara Büyükelçisi İbrahim Abilof yıllar sonra yayınladığı anılarında bu kutsal mücadeleye şöyle yer veriyordu;

“Dünya üzerinde hiçbir aklı başında insan, Milli Mücadele'nin bu şartlar altında kazanılacağına inanmazdı. Ama kazanacaklardı. İnanılmaz bir sıkıntı içindeydiler. Fakat hiç kimse borç istemiyor, hiç kimse halktan kanunsuz para toplamayı düşünmüyor ve nihayet kimse yokluğu dışa vurmayı denemiyordu. Bu Türklere has bir vasıftı. Zafere öylesine inanmışlardı, aralarındaki ihtilafa, bazen Meclis'teki ters anlayışa rağmen buna öylesine iman etmişlerdi ki, çokluk Halide Hanım da başta olmak üzere günde bir öğün yemek yediklerini biliyorduk ama sefaretten bir hediyeyi kendilerine göndermeye cesaret edemiyorduk. Ankara'nın karanlığında bir başka ışık parlıyordu.”

İşte bu zifiri karanlıkta parlayan muhteşem ışığın yıldönümünde meydanlarda olacağız. Sizi “Kutlayalım mı? Kutlamayalım mı? Nasıl kutlayalım?” gibi anlamsız tartışmalarınızla baş başa bırakıyoruz.