Bitlisli Zaro Ağa’yı anımsamamak olası değil. Denir ki 1774 yılından 30 Haziran 1934’e değin 160 yıl yaşam sürmüş. O yaşlara ulaşmak her insan için kolay mı? Bir gün bilim bunu da olanaklı kılar mı? Olasıdır.


Yaş yetmişi geçince, daha seksene de varmadan Cahit Sıtkı’nın dizelerini, bu kez ben de kendime uyarlamaya kalktım, iyi mi?


Yaş yetmiş iki


Yolun yarısı eder


Zaro Ağa gibi ortasındayız ömrün!


Züğürt tesellisi mi ola yaş yetmiş ikiye kayıtlanırken?


Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım desem, o da bir şairin, benim de dostluk ettiğim, saydığım, sevdiğim, şimdi yıldızlara yoldaş bir şair ağabeyin Nihat Aşar’ın dizelerinde yaşam bulur.


Bir zamanlar, çocuk yıllarımızda ellili altmışlı yaşları kocamış yaşlar kabul ederdik. Münire Ninem’in öldüğünde 100 yaşına erdiğini söylemişlerdi de nasıl şaşırmıştık biz torunları.


Necati Cumalı’ya “yetmişinci yaşında kendini nasıl duyumsuyorsun” diye sorulduğunda verdiği yanıtı da anlamlıdır, şaircedir: Aynaya bakmasam anımsamıyacağım 70 yaşımda olduğumu. Aynaya bakınca, saçlarımı görüyorum. Apak, apak olmuş... Yoksa içimde bir değişiklik yok. Hâlâ çocuk gibiyim...”


Nâzım Ustanın şu dizelerini de bu yaşlara varınca anımsamamak olası mı?


Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, / ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, / yaşamak yanı ağır bastığından.”


Ağustos da yazın en sıcak aylarındandır. Yıl 1946’yı bulduğunda, günlerden 4 Ağustos’a devrildiğinde adımı aldığım kasabam Oğuzeli’nden merhaba demişim yaşama! Antep’ten, Ceyhan’dan, Urfa’dan, Ankara’dan, Diyarbakır’dan geçmiş yolum; suyunu içtiğim, havasını soluduğum, yaşamına katıldığım, şiirime kattığım, evlendiğim, çocuklarımla çoğaldığım, güzel dostlar edindiğim, anılar biriktirdiğim özge kent İzmir’e 1977’de çıkarma yapmışım.


Dayanamamışım, “İnce Oda” adlı şiir kitabımda “Eski Bir Ağustos Islığı” şiirime de eklemişim 4 Ağustos’lar serüvenimi:


eskiten bendim;


eskiden fırtınaları!


hırçın dalgaları yıpratan


ve yatağını değiştiren uzun nehirlerin


sürgün verirken tenimde


yaşamın çınarları.


bakışa direnemem, anlam yoğunlaştırır


geceye biriken düşlerimi.


yüreğimin kapısı açık


hayata


zamana


ve insana…


(…)


her ağustos


yeni bir doğuşu biriktirir gözlerime


Ne çok yaş alırsak, sayıları çoğaltırsak, içimizdeki çocuk bir türlü büyümüyor sanki. Sahi bunca yılı ben mi geçtim, bunca yaşları ben mi giydim üstüme, diye hep sorup duruyorum.


Beni diri tutan, dinç tutan, yaşama sevincimi anlamlı kılan, umudumu eksiltmeyen, şiirin aydınlık, seçkin ve saygın varlığını yadsımam olanaksız.


Çok zor zamanları yaşıyoruz. Sıkıntılar, kaygılar, kederler, bunalımlar, ateşten günler… Bunca olumsuz koşulların arasından, şiirin gücüyle sıyrılmaya çalışıyoruz.


Ben kendi yaşıma takılıp giderken, anımsadım, 40 yıla yakın üyesi olduğum İzmir Gazeteciler Cemiyeti’yle de yaşıtız. Hatta benden bir hafta önce doğmuş.


Daha nice yıllar yaşasın, çoğalsın, üretsin, çağdaş, aydınlanmacı, dirençli işlevini sürdürsün.


Yetmiş iki yılın yaşanmışlığıyla, olgunluğuyla, tadıyla merhaba…