Hatırlayanlar bilir, gazeteci Uğur Dündar zabıta ve gıda uzmanlarıyla denetimlere katılır ve tok sesiyle şöyle sorardı: “Efendim bu pis yerde üretim yaparak masum Türk halkını zehirlemeye utanmıyor musunuz...”
Kirli beyaz fanilalı adamlar utanır yerlere bakardı.
Ne Dündar’ın yaptığı Arena programları kaldı, ne belediyelerin gıda denetimi yetkisi, ne de bu konu ile ilgilenen bir Allahın kulu.
Çünkü belediyelerin zabıta kuvveti eliyle sürdürdüğü gıda denetimleri Tarım Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne devredildi.
Denetim zaten sınırlıydı, şimdi hemen hemen hiç yok.

6 BİN DENETÇİ
Türkiye’de 2017 rakamlarına göre kayıtlı gıda işletme sayısı; 303 bini satış, 244 bini tüketim yeri ve 83 bini üretim tesisi olmak üzere 630 bin dolayında.
Bu sayının gerçek işletme sayısını yansıttığı kuşkulu. Çünkü, “kayıtdışı” ve “merdivenaltı” ülkemizde en sık duyulan kavramlar. Üstelik kayıtdışının yaygınlığı açısından yüzde 45 oranı ile konaklama ve gıda hizmetleri ikinci sırayı alıyor.
Biz kontrol denetim noktasını tartışıyoruz ama sektörün bir kısmı daha kayıt altında bile değil.
Ülkemizde tüm bu işletmeleri denetleyecek denetçi sayısı nedir? Sadece 6 bin.
O yüzden pıtrak gibi kafeterya, büfeler çoğalıyor. Toz bulutu yolun içinde döner satan esnafı denetleyen tek mercii yok.
Hayır zabıta ayağını neden kaldırıyorsunuz?
Sonuçta baskınlar gıda mühendislerinin denetiminde sürüyordu.
Artık tek mercii kaldı; tüketicinin kendisi. Ancak tüketici de ister istemez ekonomik koşullar gereği, kaliteyi bırakıp ucuza odaklanıyor.

HER YER HİLE
Unun içine böcek kaçıran fırıncı, at eti satan at tüccarı, börek çöreğin içine margarin dayayan pastaneci, binbir hile peşinde koşan üçkağıtçılar hiç bir dönem bu kadar rahat olmamıştı.
Uluslararası gıda kodekslerinin zorunlu etkisiyle market ürünlerinde yol alındı ancak yeme içme, atölye bilhassa küçük üretim yerlerinde durum facia.
Geçmişte kuşkulandığınız yer mi var, söylüyordunuz zabıta gıda mühendislerinin kontrolörlüğünde ertesi gün oraya baskın yapıyor hiç değilse bariz hatalara izin vermiyordu.
Gıda hileleri zabıta gibi kolluk görevlilerinin işi olmasa da etkisi oluyordu.
Önceki gün önünden geçtiğim bir midyeci bağırıyordu: “Karaburun Midyeleri bunlar taptaze”
Döndüm ve “Sen hayatında hiç Karaburun’a gittin mi?” diye sordum.
“Hayır abla ama midyeler Karaburun'dan geliyor” dedi.
“Orada böyle bir midye yok” deyince verdiği yanıt şu oldu; “Karaburundan getirilip İzmir'de özel bir yerde yapılıyor bunlar. Kadifekale’de tesisler var abla...”
Tesis?
Denetimsizlik had safhada.
Ya da garson salata getiriyor. Tırnaklar leş gibi, üzerindeki önlük leke leke. Söylesen huysuz abla oluyorsun.
Başıboşluk inanılır gibi değil.
Tarım Bakanlığı sadece büyük firma ve markaları denetliyor onun dışındakiler hak getire…
Gıdanın hizmet sektörüyle buluştuğu her aşamanın denetlemesi gerek.
Tüketici almasa, sorgulasa, gördüğü yanlışlara itiraz etse belki bugün bu sonuç değişir ama hangimiz, kim, nereye kadar bu duyarlılığı gösterebilir?
Ayrıca adam orayı kapatıyor gidip başka bir yerde hile hurdayla gemisini yürütüyor.
Velhasıl, masum Türk halkı, gözünün içine bakıla bakıla eskisinden de fazla zehirlenmeye devam ediyor.