Kurtuluş Savaşımızın en önemli evrelerinden biridir 9 Eylül 1022 İzmir’in Kurtuluşu. 8500 yıllık Kadim Kent, hem işgalin hem de kurtuluşun şehri olmuştur. 15 Mayıs 1919’da başlayan işgal, yaklaşık üç buçuk yıl sonra Türk süvarilerinin kente girmesi ve Hükümet Konağı’na Ay-Yıldızlı bayrağımızı çekmesiyle son bulmuştur. O bayrak, kurtuluşun da simgesi olmuştur.
O gün; güneş ufuktan doğmuştur, İzmir’in dağlarında bundan böyle hep çiçekler açmıştır.
xxxx
Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk’ün ilk bakanlarındandır. 9 Eylül 1922’ye tanıktır, Kurtuluş anısını anlatıyor;
“9 Eylül sabahı saat 9.30’du. Kordon boylarında yalınkılıç Türk süvarileri göründü. Bir yanda yabancı devlet askerleri selama duruyor, diğer yanda bombalar patlıyordu. Ne çıkar? Süvariler süratle ilerliyorlar. Biraz sonra Subay Şerafettin hükümet konağına ve kışlaya Türk bayrağını çekti. Hükümet konağı önünde bir yandan bombalar patlıyordu; diğer yandan halk süvarilerin ayaklarını öpüyor, gözyaşları döküyordu. Şimdi al bayrak, bir daha inmemek üzere Akdeniz’in enginlerine renk veriyor, esiyordu. Düşman, kan sızan saçlarından sürüklene sürüklene denizin öbür yanına atılmıştı. Mehmetçik, yol arıyordu; onu bulsa daha neler olacaktı?”
xxxx
Saat 10.30’dur. Yüzbaşı Şerafettin Bey, yanında Teğmenler Ali Rıza (Akıncı) ve Hamdi (Yurteri) olduğu halde Hükümet Konağı önünde atlarından inmiş, seri adımlarla konağın balkonuna çıkmıştır. Şerafettin Bey yüzünden yaralıdır. Koynundan çıkardığı bayrağı göndere çeker. Bayrağa kanı bulaşmıştır. Müthiş heyecanlıdır “Mustafa Kemalin Askerleri.
Gözlerinden sicim gibi akmaktadır yaşlar.
Arkadaşlarıyla bayrağı selamlar Yüzbaşı Şerafettin ve teğmenlere şunu söyler;
“Vazifemiz bitmemiştir. Millet bizden daha çok şeyler bekliyor.”
Nasıl yazmıştı Nazım Hikmet Kuvayı Milliye Destanı’nda;
“Kayserili bir nefer, yanan şehrin kızıltısı
İçinden gelip öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlıya,
Güney’den Kuzey’e, Doğu’dan Batı’ya, Türk halkıyla beraber
İzmir rıhtımından Akdeniz’i seyreder…”
xxxx
Kemal Arı Hoca’nın “İzmir’in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin-Üçüncü Kılıç” kitabından devam edelim;
“Süvariler başarmışlardı. 9 Eylül 1922, Akgün’dü. 15 Mayıs 1919 ise Türklerin tarihinde daima bir kara gün olarak anılacağından, ‘Karagün’ olarak adlandırılırdı. O gün, Türk Ordusu tarafından kurulan matbaaya ad olarak verildi. Bu matbaada, o günlerin havası henüz dağılmadan, bir iki yıl sonra bu olayları yaşayanların kaleminden çıkan ve Süvari Kolordusu’nun yürüyüşünü anlatan bir yapıtta bütün bu süreç şöyle anlatılıyordu:
‘Şerafettin Bey yüzünden yaralanmış, gerek atı ve gerek yanında bulunan yirminci alayın üçüncü bölük kumandanı Yüzbaşı Nuri Bey’in atı yaralanmış olduğu halde, büyük bir sükunet ve olgunlukla yürüyüşüne devam ve hükümet konağına ulaşmakla Mülazım Ali Rıza Efendi’ye hükümet kapısını açtırıp, işgal belirtisi olarak 9.9(1922) öğleden sonra saat 10.30’da Türk nöbetçileri yerleştirilmesini sağlamıştır. Bu suretle 15 Mayıs 1919 sabahı pek alçakça ve kanlı biçimde Yunan baskınına uğrayan İzmir, ağır bir düş gibi düşman istilası altında kaldıktan sonra sonsuza dek olarak Türk egemenliğine katılmıştır.’’
O gün İzmirliler kadın erkek çoluk çocuk sokağa fırlamıştı. ‘Al sancağımız, al sancağımız’ diye bağırarak, sevinç gözyaşları dökerek Türk Bayrağı’na sarılıyorlardı.
Ertesi gün kente gelecek, “Kuruluşun Kurtuluşun Önderi” Gazi Paşa’yı karşılama hazırlıkları başlamıştı çoktan.
xxxx
Gazi Paşa, Türk süvarileri İzmir’e girdiğinde Nif’e (Kemalpaşa) gelmişti.
Sonra da İzmir’i en iyi gören tepe Belkahve’ye.
Güzel İzmir’de güneşin batışına bakarak kahve içmek istedi Paşa.
Son derece neşeliydi “TBMM Orduları Başkomutanı”.
Yanındaki paşalara, “Bu geceyi iyi geçirmek için ne yapalım?” diye sordu. Yanıtı beklemeden kendisi devam etti; “Yapacak bir şey yok. Bir araya gelelim, şarkı söyleyelim.”
xxxx
Emperyalizmin diz çöktüğü, aydınlık ve her zaman güzel "Türkiye’nin Doğduğu Gün’'dür 9 Eylül 1922. Büyük Taarruz’un kesin zaferle sonuçlandığı gün!
İzmirli'nin o gün herkesin Kemâl Paşa’nın kartpostalını göğsüne asıp dolaştığı gün!
Yorgun atlılarımızın, piyadelerimizin kılıçlarının sabah güneşiyle pırıl pırıl parladığı,
Dağlarında kırlarında top top özgürlük çiçeklerinin açtığı, kılıç artıklarının, yerli işbirlikçilerin yel gibi kaçtığı gün!
TBMM Orduları’nın, “Geldikleri gibi giderler” sözünü de gerçekleştirdiği tarihtir 9 Eylül 1922!
xxxx
Bugün 9 Eylül 2023.
Kuvayi Milliye’yi, Milli Mücadele’yi, Kurtuluş Savaşımız’ı, Mustafa Kemal Atatürk’ü yok sayanlara, hutbelerden çıkaranlara, 9 Eylül’ü/İzmir’in Kurtuluşu’nu küçümseyenlere, itibarsızlaştırmaya çalışanlara inatla; her yıl olduğu gibi -bugün de- bayrağımı astığım balkonumdan “yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” diye haykıracağım,
Haluk Işık Hocam’ın “Söz Yetmez”ini -gırtlağım dolu dolu- okuyacağım;
“Sen ‘9 EYLÜL’ dersin iki kelime
Ben değişen yazgı anlarım
Özgürlük anlarım, bağımsızlık
Sen ‘İZMİR’ dersin iki heceyle
Ben sevinçten ağlarım
Tarihin başı mı dönmüş şimşek hızı geldiklerinde?
Önce deniz mi görmüş kavruk yüzlü neferleri?
Bugün ‘9 EYLÜL’
Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları
Sen ‘9 EYLÜL’ dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım
Rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım
Sen ‘İZMİR’ dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…”