“İklim tam insan boyundadır. Sıcağı da soğuğu da, insan tahammülünü aşmaz. İklimi paltoyla, sobayla yada yelpazeyle düzeltmeye gerek yoktur.”
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir aforizmasıdır Datça için de Gökova için de.
Can Baba da (Yücel) Akdeniz ile Ege'nin buluştuğu Datça'yı “Uzak zürafasında Anadolu’nun” tanımlamıştır, vasiyetinde “Beni kuzum Datça’ya gömün” demiştir.
Yarım asır önce “Sizi Knidos’a Çağırıyorum’’ başlıklı yazısıyla “Datça’yı En İyi Anlatan Yazar’’ seçilen Şadan Gökovalı Hocamız da bölgeyi; “Yarım adaların en güzeli üzerinde tanrıçaların en güzeli (Afrodit) için kurulmuş kent!” olarak tanımlar.
Meslek Büyüğüm Orhan Baykal da; “Bilmiyorum sokaklarına ‘Nâzım Hikmet’, ‘Aragon’, ‘Lorca’, ‘Yannis Ritsos’, ‘Shakespeare’ adları verilen ikinci bir şehir var mı acaba” diye sorar Datça üzerine yazılarında hep...
Güneşi, denizi, bademi, Ovabükü, Palamutbükü, Hayıtbükü, Kızılbük, Kargı, Gökliman, Domuzçukuru, Knidos Antik kenti ile ‘namdardır’ da Datça!
***
Datça çok konuşuldu son günlerde.
Şöyle ki; güzelim ilçenin cennet koyu Kurubük, Muğla Valiliği’ne ait vakıfca ihaleye çıkarılmıştı.
Bir işadamı göz koymuş, muhtemelen alacak ve halka da kapatacaktı. Bu da halkın koydan yararlanmasının önünü kesecek sıra diğer koylara gelecek demekti.
***
En iyisi; sonrasını baştan sona süreci yaşayan direnişe katkı da koyan Datçalı deneyimli gazeteci Sedat Kaya anlatsın; “İmza kampanyaları başlatıldı. Belediye dahil, STK 'lara baskı kuruldu. Hukukçulara göre; 4 yıl önce çıkarılan imar yönetmeliğinde koy günü birlik turizme açılmamıştı. Anayasa ve Kıyı Kanunu’nun göre de 'kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yaralanmasına açıktı! Özetle; yasalar 'kıyılar halkındır' diyordu. İhale ertelenmeden öte iptal edilmeliydi. Kenetlendik!
Konu, ulusal medyaya -mutlaka- taşınmalıydı. Taşındı! Kurubük, gazetelere, tv'ler haber olunca; bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. Demokratik, kırmadan-dökmeden tepkilerimiz artınca, ihale ertelendi. Yetmezdi! İhale iptal edilmeliydi. O da gerçekleşti. Datçalılar haklı davalarını kazandı.
Kurubük artık halkındı, geleceğimiz herşeyimiz çocukların!”
Nasıl dediydi İtalyan yazar Luciano de Crescenzo; “Biz hepimiz tek kanatlı melekleriz, ancak birbirimize sarılırsak uçarız!”
Birlik/ dayanışmayı bundan güzel anlatan bir özlü söz olur mu?
***
Şeyh Bedrettin Destanı'nda,
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!” yazmıştı Nazım Baba.
Datça’da direnerek kazananları anlatmıştı inci dizeleriyle sanki!
Bundan böyle Kurubük örneği hep beraber olabilirsek, nice Kurubükler kazanırız. Çevre katliamlarına, rantçı politikalara, AVM’ci, kuponcu, parsel parselci zihniyete, termik, nükleer santrallara, HES’lere karşı mücadeleyi yükseltebiliriz.
***
Yazıyı; Kızılderili Reisi Seattle tarafından, 1854’te kendisinden toprak almak isteyen ABD Başkanı Franklin Pierce’e yazdığı mektuptan alıntıyla sonlayalım. Gökovalı Hoca’nın Türkçe’ye çevirdiği metin, ‘Bütün Zamanların En Geçerli Çevre Bildirgesi’ olarak da yayınlanmıştı;
“Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satabilir ya da satın alabilirsiniz? Bu topraklar, kıyılar, bu ormanlar bu dünyayı yeni doğan bir çocuk anasının yürek atışını nasıl severse, öyle severler (…) Şu gerçeği iyi biliyorum; toprak insana değil insan toprağa aittir. (…) Birgün bakacaksınız; göklerdeki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş; yaban otları evcilleştirilmiş ve her yer, her yer yalnızca insanoğlunun kokusuyla dolmuş…İşte o gün insan soyu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşımının başlangıcı gelip çatmış olacak!”