Yakın zamanda üç güzel insanımızı andık; İsmail Sivri, Aydın Erten, Sancar Maruflu… “Güzel insanlar” galerimizde nice değer vardır ve biz onları da her zamanki gibi saygıyla, sevgiyle, minnetle anarız. Memleketimiz acısıyla sevinciyle, kepazeliğiyle onuruyla nice hadiseye ve özneye sahiptir. İçlerinden üçünü yazımızda konuk etmenin gerekçesi, kent için duyarlı üç ana konunun en önemli öznelerini oluşturmalarındandır. Basın, Yerel Yönetim, Kentlilik.
Yeri geldikçe yazdığımı ve söylediğimi dostlarımız iyi bilir: Anmak, anlamak ve anlatmakla değer kazanır. Siz bunlara yakışmak, yaşatmak, yoldaş ve rehber edinmek, bıraktıklarını çarçur etmemek, sohbete meze, başarısızlığa makyaj, yetersizliğe ve beceriksizliğe kamuflaj malzemesine dönüştürmemek, çiğnemekten çürümeye yüz tutan sakıza ve elbette ranta çevirmemek gibisinden nicesini eklersiniz ve eklemelisiniz. O insanlar, biraz da bunlar adına mücadele verdikleri için değerlidir, önemlidir, unutulmazlık mertebesindedir.
İsmail Sivri’yi anarken, mesela gazeteciliğin ne demek olduğunu anlatmadan geçemeyiz. Bugün namuslu ve onurlu gazetecilik adına gösterilen sağlam duruşlar ile gazeteci kılıklı şebeklerin yalanın ve talanın parçasına nasıl dönüştüklerini, taammüden suç ortaklığını nasıl kabul ettiklerini anlatmazsanız, eksik ve sakil kalırsınız. Siz bunlara dil kullanımından insan hak ve onuruna, doğrudan yana olmaktan özgür ve bağımsız kalmaya pek çok gazetecilik erdemini de ekleyebilirsiniz, eklemelisiniz. Çünkü andığınız “insan” ömrünü, emeğini, kalemini, duruşunu bu değerlerle var etmiş bir gazetecidir.
Aydın Erten’i mi anacaksınız, bunu nasıl yapacaksınız? Bu soruya yanıt vermeye, bu gazetenin birkaç aylık tüm sayfaları yetmez ama haddim olmayarak kimi anımsatmalarda bulunmaya çalışayım. Aydın Erten’in çağının, makamının, seçildiği konumun, hatta partisinin sınırlarını aşan bir “devrimci” olduğunu unutarak anmaya kalkarsanız, en hafif deyimle ayıp etmiş olursunuz. 2025’te Aydın Erten’i anarken, Gültepe’nin “emek ve emekçi odağı” bir semtten bugünlere nasıl geldiğini, bunda kimlerin ve nelerin belirleyici olduğunu, geçmiş-bugün-yarın diyalektiği içinde hayatın ve kentin nasıl okunması gerektiğini düşünmüyor, düşünülmesine alan açmıyor ve hayatın gerçeğiyle harmanlanmasına fırsat tanımıyorsanız… Üzgünüm, o parlak nutuklar ağzınızdan çıktığı anda buharlaşıyor demektir.
Sancar Maruflu ağabeyi anmak mesela, yalnızca “İzmir Baba” güzellemeleriyle mümkün olabilir mi? İzmir’in görünen görünmeyen yoksul hayatlarından Kültürpark’ın encamına, her derdini dert edinmesini unutarak Maruflu’yu andım diyebilir miyiz? “Yetmez ama evet” tayfasının işbirliği ve devasa propaganda makinasına karşı, Anayasa reformunun sakıncalarını anlatmak için Oktay Gökdemir, Avukat Özdemir Sökmen ve bu satırın yazarıyla Kemalpaşa’dan Dikili’ye sayısız yerde söyleşiler düzenlediğini unutarak, yalnızca çok sevimliydi, tam bir gurmeydi gibisinden lafazanlıklarla Sancar Ağabey yeterince anılmış olabilir mi?
Sayısız örnekten yalnızca üçüne dikkatinizi çekmeye çalıştım. Bunlara özen gösteren herkese gönülden teşekkür ediyor, emeklerini alkışlıyorum. Umarım ve dilerim ki, örnek alınsınlar.
Bu yazıyı kaleme alırken, bir yandan da Karşıyaka Belediyesi tarafından düzenlenen “Sancar Maruflu’yu anma” etkinliğe hazırlanıyordum. Fırsat düşerse ya da verilirse, iki kelam edeceğim. 15’inde de Konak Belediyesi’nin ağabeyim için düzenlediği etkinlik var, ona da katılacağım. O yüzden bu yazının konusu, başta ve önce kendime anımsatmalarda bulunmaktır.
İnanıyorum ki, bütün bunları unutarak yapılan her anma, hem andığımız özneye ya da tarihsel olayın özüne, hem hayata ve zamana, hem de hatır ve hatıraların onuruna saygısızlıktır. İki “kes yapıştır” haber için, değer mi?