Atatürk’ün İslam Dinine nasıl baktığı, yıllardır merak ettiğim bir konu…
Kimileri 1920’lerin başında yaptığı bazı konuşmaları temel alarak, son derece dindar olduğunu söylüyor.
Kimileriyse 1937’de söylediği tek bir cümleyi cımbızlayıp, üzerine film yaparak, onu bir dinsiz gibi gösteriyor.
Mevlana’nın karanlık odadaki file dokunarak, onu tarif etmeye çalışan insanları anlattığı öyküdeki gibi…
Bugüne dek öğrendiklerimden, bana göre kesin olanlar şöyle:
1-İslam Dini ve tarihi konusunda son derece bilgiliydi; özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında en çok bu konuyla ilgilendi.
2-Gerçek İslam’a ve gerçek din adamlarına çok saygılıydı.
3-Gerçek din adamları da Atatürk’ü sevdi; Kurtuluş Savaşı’nda (‘Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Din Adamlarımız’ Hanri Benazus, Bizim Kitaplar) ve sonrasında onu desteklediler.
4-Halkın dinini aracısız öğrenebilmesi için Kuran Türkçe'ye çevrilmeliydi. Önce Mehmet Akif, ardından Elmalılı Hamdi’yi görevlendirdi. Tekke ve zaviyeler kapatıldı.
Manisa’daki Mevlevihane’yi müze haline getirirken, Atatürk’ün Mevlana’ya ilgisini de araştırmış, rahmetli Prof. Dr. Talat Sait Halman’ın yardımlarıyla derlediğim kitapçıkta, bu konuya yer vermiştim.
1931’de Konya’da bir Mevlevi ayininin ardından söylediklerini, Halil Nuri Yurdakul ve İsmail Hakkı Tekçe şöyle aktarıyor:
“Ne yazık ki biz bu ibadet yerlerini kapattık. Halkı kandıran cahil din adamlarından, zavallı vatandaşları kurtarmak için yaptık. Keşke her dini hareket böyle ulvi gayeli olsa idi.”
Hafız Yaşar Okuyan da anılarında, Ayasofya’da Yerebatan Camisi’nde ilk kez okuduğu, çok kalabalık olunca bir hafta sonra Sultan Ahmet Camisi’nde tekrarladığı Türkçe Kuran ile Atatürk’ün nasıl bizzat ilgilendiğini ve halkın yoğun ilgisini anlatıyor. (‘Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar’, Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, Truva Yayınları)
Atatürk’ün dini inancı konusunda farklı görüş ve hipotezlerden en ilginci Yunanlı Araştırmacı Christos Retoulas’a ait.
Retoulas’a göre Atatürk Melami idi ve mürşidi Abdülkerim Paşa’ydı.
Kanıtlardan biri, Atatürk’ün 18 Mayıs 1911’de Abdülkerim Paşa’ya Gelibolu’dan gönderdiği mektupta kendisini ‘Selanik Meydan Dedesi, bu fakir Kemal’, Abdülkerim Paşa’yı da ‘Kutbül-aktap’ (en büyük veli) olarak adlandırması…
İstiklal Savaşı başında yazılmış bir diğer telgrafta Abdülkerim Paşa’nın Atatürk’ten ‘Kutbül-aktap’ diye bahsettiğini bildiren Retoulas’a göre, Cumhuriyet kurulurken kapatılmayan Melamilik, bir tarikat değil; zikir töreni ve özel kıyafeti olmayan bir sohbet yolu.
Hipotez ne kadar doğru bilemem, ancak sunulan kanıtların bilgilerimle çelişmediğini, hatta örtüştüğünü söyleyebilirim.
1946’da İnönü’nün oy uğruna verdiği tavizler ve 1950’de Menderes’in ilk iş Türkçe Ezan zorunluluğunu kaldırmasıyla başlayan karşı devrimin, ülkeyi ne hale getirdiği ortada.
Atatürk’ün laiklik anlayışı, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın ve dünyanın hastalığına en etkili ilaç.
Etkisi de kanıtlanmış, üstelik.
HAYIRLI HAFTALAR…
Ek alanı