Neredeyse her gün ortaya çıkan yeni skandallar ‘Erken Seçim’in kaçınılmaz olduğunun ve giderek yaklaştığının habercisi. Skandallar mı sıklaşıyor, yoksa halının altına süpürülenler ortaya çıkmaya mı başladı?
Ana neden belki de tünelin ucunda görülen ışıktır… Özgür Özel’in liderliğindeki CHP artık birinci parti ve oylarını arttırarak, emin adımlarla iktidara yürüyor. Seçmenlerin göğüslerini gere gere oy atabilecekleri başka partiler ve seve seve destekleyecekleri başka liderler de mevcut.
Sınav sorularının sızdırılması, sahte diplomalar, haksız tutuklamalar ve tutuklananlara yapılan ahlaksız teklifler, masumiyet karinesinin yerle bir edilmesi, muhalif basına yapılan baskılar, toplumun geniş kesimlerinde kızgınlık yaratırken, birçok suç dosyasının üzerine yeterince gidilmeyişi ‘Temiz Toplum’ için duyulan özlemi arttırmış durumda…
1993 yılında, Uğur Mumcu’nun katledilmesi, Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi ve Susurluk Skandalı gibi olaylar sonrasında Milliyet Gazetesi ‘Temiz Toplum Kampanyası’ başlatmış, okurlarının ihbar ve görüşlerini mektup, faks ve telefonla göndermelerini istemişti. Kampanyanın 5. ayında, yakın zamanda kaybettiğimiz Başyazar Altan Öymen ‘Şükranlarımızla’ başlıklı bir yazı yazmış; İLKSAN, F-16 ve şike ihale gibi birçok yolsuzluğun ortaya çıkmasına ve büyümeden önlenmesine katkı sağlayan okurlarına teşekkür etmiş ve 6 yıl sonra CHP genel başkanlığına seçilmişti.
O kampanyaya, ‘Temiz Toplum’ için oturmuş bazı zihniyetlerin değişmesi gerektiğini düşünen bir doktora öğrencisi olarak mektupla katılmış ve o zihniyetleri yansıtan iki atasözümüze alternatif üretmiştim: “Bal tutan yalarsa parmağını, yık başına çardağını” ve "Gördüğünde ezmezsen yılanın başını, gün gelir sokar, akıtır göz yaşını…"
Bir yıl sonra, 2004’te sevgili Deniz Sipahi’nin davetiyle yazmaya başladığım Milliyet’teki ikinci yazımda aynı konuyu işlemiştim ve bugün de aynı görüşteyim: ‘Temiz Toplum’ için yanlışları, haksızlıkları görmezden gelme alışkanlığından kurtulmamız ve bunlara karşı mücadele etmemiz şart...
Vefatından birkaç yıl önce manevi babam Sabih Kanadoğlu’na yaşadığım bir hukuksuzluğu anlatmış, dava açmayı düşündüğümü söylemiştim. Düşünüp, “Sen paraya önem vermiyorsun, açma, üzülürsün” demişti. “İyi ama, İnönü’nün ‘Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur’ sözü ne olacak?” diye sorunca, gülümseyip, “Haklısın, uzlaşmak için elinden geleni yap, başaramazsan aç davayı” dedi, ben de öyle yaptım. Nur içinde yatsın…
Araştırdım; İnönü’nün 5 Temmuz 1931 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde söylediği sözün günümüz Türkçesiyle karşılığı, Emre Kongar’a göre şöyleymiş: “Eğer bir memlekette, namus sahipleri en az kötü insanlar, fesatçılar kadar sabırlı olmazsa, o memleket mutlaka batar.” Aynı İnönü, 23 Nisan 1971 tarihli Ulus Gazetesi’ndeki habere göre, TRT muhabirine şunları söylemiş: “Bugün… …sadece eşkıyanın cüretli olması ve namuslu adamları korkutacak bir iddiada, bir cürette bulunmaları, vaziyeti bu hale getirmiştir. Namuslu adamlar… … eşkıyaya karşı olduklarını her surette belli ederlerse, bugün karşısında bulunduğumuz güçlük, oyuncak kalır.”
Yeterince sabrettik, artık ‘cesur’ olmamız gerek…. Önerim şu: CHP önderliğinde; Sözcü, Halk TV ve Tele 1 ile dileyen gazete ve internet sitelerinin işbirliğiyle, Altan Öymen’in anısına bir ‘Temiz Toplum Kampanyası’ başlatılsın. Halkımız bildikleri haksızlıkları, hukuksuzlukları ve görüşlerini bu kuruluşlara bildirsinler. Gazeteciler gerekli araştırmaları yapıp, yayınlasın ve adli mercilere başvursun.
Halkın katılımı ve desteğinin, yolsuzluk ve haksızlıklarla mücadelede son derece olumlu sonuçlar doğuracağı ve Türkiye’de gerçek anlamdaki demokrasinin yerleşmesine önemli katkı sağlayacağı kanısındayım…