Gerilim artıyor, İstanbul’un farklı noktalarında başlayan ve çok sayıda ön sarsıntı ile kırılmaya başlayan fay hatları, yaşanacak büyük depremin yaklaştığının ve’ erken’ gerçekleşeceğinin habercisi. Kaçınılmaz hale gelen erken seçimden bahsediyorum…
Depremin büyüklüğünü hangi fay hatlarının kırılacağı belirleyecek. Erdoğan’ın AKP-MHP-DEM üçlüsünün beraber yürümeye karar verdiğini açıklaması, gerçekten tarihi nitelikte oldu. Pervin Buldan’ın “Bu ittifak, süreç ittifakıdır” açıklaması ve DEM yetkililerinin süreçte, Türkiye’nin 1. partisi CHP’nin de yer alması gerektiğini söylemesi, Erdoğan’ın karizmasında derin bir çatlak oluşturdu.
Erdoğan’ın ‘Türk-Kürt-Arap İttifakı’ çıkışı ve Özel’e sorduğu ‘Ümmetin dirliğini, birliğini, beraberliğini savunmak ne zamandan beri suç oldu?’ sorusu da başka bir fay hattı yaratabilir. Bu soruya en güzel yanıtı, 16 Temmuz’da Halk TV’deki ‘Kürşad Oğuz ile Rota’ programında, İmamoğlu’nun tutuklanmasını eleştirdiği için AKP’den atılan, Eski İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık verdi: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına şimdi grubu olan partilerden birisi müracaat etse, kapatma davası dilekçesi verse, AK Parti kapatılabilir.” Kocabıyık partinin önceden laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle ceza aldığını, hukuka ve Anayasaya bağlı bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bu davayı açabileceğini de söyledi.
Bu sözler beni 2006 Haziranına götürdü. Celal Bayar Üniversitesi Senatosu’nun “Yargı erkinin siyasallaştırılmasına karşı, yargının tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü koruduğu” gerekçesiyle ‘Fahri Doktora’ unvanı verdiği Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Manisa’daki törende şunları söylemişti: “Hangi siyasi iktidar kendisine bağlı bir yargı yaratmak istediyse, yaratmak istediği bu yargı, zaman içerisinde bir bumerang gibi dönüp, o siyasi iktidarı vurmuştur.”
Kanadoğlu haklı çıkmış, Ergenekon ve Balyoz gibi komplolarla hukuku bir silah gibi kullanan, çok sayıda suçsuz insanın hapis yatmasına, hatta ölmesine yol açanlar bir süre sonra yargılanırken, adaletsizlikten yakınmışlardı.
Geçen haftaki yazımda, CHP’nin Kurultay seçimlerinin hukuk dışı biçimde tartışılması karşısında, Türkiye’deki neredeyse tüm Anayasa profesörlerinin ‘Aday olamaz’ dediği halde YSK kararıyla aday olan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminin yargıya taşınabileceğini yazmıştım. Yazıyı gönderdiğim manevi kardeşim YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, mantıken haklı olduğumu; bu duruma ‘Butlan’ değil ‘tam kanunsuzluk’ dendiğini ve zaman aşımının geçerli olmadığını; yani YSK ‘tam kanunsuzluk’ kararı verdiğinde, o kanunsuzlukla elde edilen hakkın düşeceğini ve yetkinin geri alınacağını söyledi. Eminağaoğlu 1999’da YSK kararıyla, Bakan Bahattin Şeker'in bedelli askerlik için beyan ettiği evrakın sahte olması nedeniyle ‘tam kanunsuzluk’ sonucu milletvekilliğinin düştüğünü ve askerlik görevi için kışlaya alındığını da hatırlattı.
Eminağaoğlu ‘tam kanunsuzluk’ durumunun Erdoğan’ın diploması için de geçerli olduğunu, adli kurumların bu konuda yapılmış başvuruları bugüne kadar yanıtsız bıraktığını ve CHP’nin bu konuda yeni bir girişimde bulunabileceğini de söyledi.
AKP, iktidarını koruyabilmek için çok sayıda suçsuz insana zarar verdi ve vermeyi sürdürüyor. Adaleti bilmem ama ilahi adaletin bir kez daha tecelli edeceğini düşünüyorum. CHP’ye kayyım atanmaya çalışılırken, bakarsınız Meclis’te grubu bulunan bir partinin (örneğin İYİ Parti-Zafer Partisi İttifakı) başvurusuyla, AKP için kapatma davası açılır.
İmamoğlu’nun var olan diploması iptal edilmişken, Erdoğan, diplomasının olmadığı ve/veya son seçimlerde seçilme yeterliliği bulunmadığı, yani ‘tam kanunsuzluk’ gerekçesiyle, koltuğunu kaybedebilir. Ya da işlenen suçlara daha fazla ortak olmak istemeyen Bahçeli ‘Erken seçim” deyiverir… Bu son iki olasılık, çok da düşük değil.
İşte o zaman yaşanacak depremin yaratacağı enkazın altında kimlerin kalacağını Allah bilir…
Not: Bu yazımı suçsuz olduğuna inandığım dostum Tunç Soyer’e ithaf ediyorum…