Kılıçdaroğlu’na bayrak açarak, Ankara’ya yürüyen Bolu Büyükşehir Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın yanında yer alamasam da gönlüm onunla.
Birkaç televizyon programında izlediğim Özcan özetle, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan gibi ‘Tek Adam’ olduğunu, milliyetçilik ve laiklik ilkelerine sahip çıkmadığını, adaylığını dış güçlerin istediğini, çok sayıda Atatürkçü milletvekilini mobing uygulayarak CHP’den ihraç ettiğini, AKP’den dışlanmış insanların kurduğu partilere 40’a yakın milletvekili kontenjanı verdiğini, seçmenin küstüğünü; yerel seçimlere Kılıçdaroğlu önderliğinde gidilirse, İstanbul, Ankara ve Adana gibi yerlerin kaybedileceğini söylüyor ve istifaya davet ediyor. Tümüne katılıyorum… Fatih Altaylı’ya, Kılıçdaroğlu’nun partiye Deniz Baykal’dan bile daha fazla zarar verdiğini söyleyen ve CHP’yi çok fazla sağa çekmesini “neredeyse bunun bir 'proje' olduğuna inanacaktım” şeklinde niteleyen Hikmet Çetin’e de.
Özcan, Atatürk’ü iyi anlamış. Yaptığı yürüyüş ve söylemler, Atatürk’ün ‘Aferin çocuk’ diyeceği cinsten. Cumhuriyetin değerlerini ve 6 Ok’u emanet ettiği her yaştaki Türk gençlerine seslenişinde (Hitabe) “…Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve atılmak için, içinde bulunduğun durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz bir nitelikte görünebilir… …Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde, iktidarda bulunanlar aymazlık, sapkınlık ve dahası hainlik içinde bulunabilirler…” demişti, Atatürk. Muhalefettekilerin de benzer etkinliklerde bulunabileceklerini O bile düşünmemişti.
1 Şubat 1933’te Bursa’da Ulu Cami’den çıkan 100 kadar yobaz, ‘Ezan her yerde Arapça okunurken, neden bir tek Bursa’da Türkçe okunuyor?’ diye bağrışarak müftülüğe ve Hükümet Konağı’na yürümüşler; bir olay çıkmaksızın dağılmışlardı. Laiklik tehlikeye girdiğinde, yeterli düzeyde tepki vermeyen CHP’lilere ders vermek için gittiği Bursa’da gençlere şunları söylemişti, Atatürk: “Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir… …Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır…” İşte Tanju Özcan’ın yaptığı yürüyüş tam da bu; CHP’de bugün yaşananları düşünün.
Özcan’ın dediği gibi çok sayıda Atatürkçüyü birer ikişer partiden uzaklaştıran, Atatürk’e dil uzatanları baş tacı eden, türbanı yaygınlaştırmakla övünen Kılıçdaroğlu’nun, CHP’de değişim yaratarak Atatürk çizgisine, yani 6 Ok’a geri döndüreceğini düşünenleri ve bunu dile getirenleri hayretle karşılıyorum. Sorunun en büyük parçasının, değişerek sorunları çözebileceğini beklemek sadece hayalcilik değil, boşa zaman harcamaktır.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Tanju Özcan için ‘Ateş olsa cürmü kadar yer yakar” demiş. Özcan’ın yerinde olsam şöyle yanıtlardım: “Bir kıvılcım düşer önce; büyür yavaş yavaş. Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş”. Öztrak’ın ‘Özcan’ın ipleri Saray’ın elinde’ imasına, kanıtlamaz ise “namussuz, şerefsiz bir insansın” şeklindeki yanıtında da haklı, umarım Öztrak’ın kanıtı vardır ve açıklar.
Atatürk’ü öyle unuttuk ki, sözde değil özde, gerçek bir Atatürkçü olan Özcan’ın yürüyüşünün anlamını tam kavrayamıyoruz. Atatürk yaşasaydı, çizmelerini giyer, sert biçimde kovardı Kılıçdaroğlu ve yardakçılarını, CHP’den.
Biz öyle yapmayalım. Helalleşelim, ‘Tıpış tıpış’ gitsinler!