1956- 57'den bu yana spor gazetecisi olarak peşinde koştuğum çevresi 68-70 santimetre, ağırlığı da 450 gramlık o “sihirli meşin yuvarlak” beni de “o ülke senin, bu stat benim” diyerek diyar diyar dolaştırdı…

Ya o sihirli meşin topu işte o yıllarda zımpara gibi torak zeminlerde, yağışlı havalarda balçık çamurda koşturtup, duymak istediğimiz “Goool” sesini tribünlerde yankılandıran ünlü isimlerin ayaklarına geçirdiği 1 kilo 450 gramlık tabanı kösele ve çivili, üstü meşin futbol ayakkabılarını yapanları da unutmak mümkün mü? Tabii ki değil!

İzmir’de Mezarlıkbaşı’nda Kuyumcular Çarsı’na giren yolun başında minicik imalathanesinde (!) altın değerindeki o “futbol ayakkabılarının efendisi” anlı-şanlı Ahmet Şamar Usta’yı unutmak ne mümkün! Çünkü , sıraya girip ayak numaralarını veren o kadar çok ünlü futbolcu vardı ki; adlarını saymakla bitiremem…

***

Ha sahi! İstanbul’ daki Dinyakos Usta da Ahmet Şamar gibi, futbol ayakkabılarının bir başka efendisi idi… Ama Ahmet Şamar’ın o küçücük imalathanesi (!) önüne tabure atıp, sohbet eden şanslı spor yazarlarından biri olmak bile çok güzeldi… Çünkü Ahmet Şamar Usta, hangi futbolcunun hangi ayağı üstünde topun hokka gibi oturacağını, hangi futbolcunun kale çatısındaki “örümcekleri alacağını”, hangisinin kale önünde tramplende atlar gibi topa sıçrayıp kafa atmasına kadar en iyi bilenlerdendi…

Yıllar yılları, meşin yuvarlaklar ve o kramponlar yurtiçi ve dışı statlarda top kovalarken, futbol endüstrisi de ilerledi. Günümüzde Adidas ve Nike gibi firmalar çifti 200-250 grama kadar düşürdükleri ayakkabılarla çim üzerinde bale yapar gibi koşan futbol ayakkabılarının efendisi oldular. İnanıyorum ki, onlar da İzmirli Ahmet Şamar ve İstanbullu Dinyakos Usta'yı anmadan geçemediler…

***

Günümüz futbolunun içinden geçtiği Korona-19 korku tüneli dolayısı ile boş tribünler önünde ünlü ayakkabıların meşin yuvarlakların peşinde koşarken pek keyif vermediğini söyleyen o kadar çok insan var ki!

Bu futbol sohbetim içinde futbol endüstrisinin yanı sıra futbol turizmi de çok şeyler kaybetti… Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen spor hekimliği ve futbolcu sağlığı değerini korudu. Her şeye rağmen bu fedakar hekimler savaşlarda “sahra hastanesi” kurmuşçasına çalıştılar. Futbolun ilk oynandığı İzmir’de Ege Üniversitesi bu konuda ilklere imza attı…

Dünyaca ünlü İzmir Atatürk Stadı’nın çatısı altında kurulan Spor Hekimliği ve Hastanesi ile bu kuruluşun başına ilk geçen değerli dostum, Dr. Şaban Acarbay eminim ki, futbolcuların en çok aradığı ve takdir ettiği futbol adamı olageldi…

Nitekim, geçmişte ünlü ve uğurlu Atatürk Stadımıza çok yakın komşu olarak Mersinli Yeni Mahalle’deki birçok anılarımız bulunduğu değerli kardeşim Dr. Şaban Acarbay, bütün bu meziyetlerinin yanında boşuna Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (TÜFAD) İzmir Şubesi Başkanı olmadı. Nitekim yıllardır, Türk Futbolunun geleceğini planlayan, bu şehirden ünlü antrenörler ve teknik adamlar yetişmesini sağlayan Sevgili Acarbay, hala o konferans senin, bu şehir benim diyerek gecesini gündüzüne katmaya devam ediyor…

Aslında bu hafta, Dr. Şaban Acarbay’la futbolumuzun teknik, taktik, sağlık konularını konuşacaktık. İnşallah haftaya bugün ve bu sütunumda sevgili dostum Acarbay’a, bize bu korona döneminde, futbolumuz, futbolcularımız ve de antrenörlerimizin neler yaşadığını sorup öğrenme fırsatını bulur, sizlere tatlı bir sohbet olarak aktarabilirim.

Kalın sağlıcakla…