Evim tam merkezde… Bu satırları da size “evinden sürgün gazeteci” sıfatımla yazıyorum. Cuma günü çok uzun süre varamadım mahalleme.

Vardığımda ise herkesten özür diliyorum ama, gördüğüm ilk şey vicdansız şovmenlerdi. Ön caddeden canlı yayın yapan cahiller, cep telefonuyla makam sahiplerini çekmeye çalışanlar, kendi aralarında akla ziyan şakalar yapanlar…

Yaşım yarım yüzyılı geçti. 1970’lerden beri sayısız deprem yaşadım. 1999 büyük depremde ki, doğum günüme rastlıyordu, EGE TV Haber Koordinatörüydüm, Balçova’da oturuyordum.

Sonraki yıllarda ise tam beş depremi canlı yayında yaşadım, irili ufaklı, geceli gündüzlü depremleri hissettim. Açıkçası bir deprem fobim olduğunu herkes bilir çevremde. Deprem olurken, yapılmayacak ne varsa, istemsiz yaparım.

Ama geçen Cuma öğle saatlerinde, gerçek üstü yaşadım. Annemin Yeşilyurt’taki evimden çıkıyordum ki, tepeden o sizlerin videolarda gördüğü dumanları gördüm.

Evim tam merkezde… Bu satırları da size “evinden sürgün gazeteci” sıfatımla yazıyorum. Cuma günü çok uzun süre varamadım mahalleme.

Vardığımda ise herkesten özür diliyorum ama, gördüğüm ilk şey vicdansız şovmenlerdi. Ön caddeden canlı yayın yapan cahiller, cep telefonuyla makam sahiplerini çekmeye çalışanlar, kendi aralarında akla ziyan şakalar yapanlar…

Sandım ki bizim sokakta bir şey yok, sadece cadde üzerinde yıkım var.

Oysa gerçek, yürüyünce çıktı ortaya.

Arka sokakta, evimin bulunduğu sokakta insanlık onurunun nasıl yerle yeksan edildiğini gördüm ben.

Gereksiz kalabalıkların saçmalıkları yüzünden, Başkan Soyer’e, Başkan Sandal’a, Genel Sekreter Gökçe’ye ulaşamadım. Telefonumun şarjı da yoktu arayamadım uzun süre kimseyi.

Kızılay Kan Merkezi’nin yanından evimin olduğu arka sokağa geçmek istedim. Kaba bir asker “geçemezsin” dedi. Ben de “durdur da göreyim” dedim “evim arka sokakta”. Gencecik, güzel yüzlü bir polis memur genç yardımıyla aydınlık caddeden kapkaranlık sokağıma geçtim.

Aman Allahım…

Balkonumdan selamladığım komşularımın apartmanının köşeden aşağıya yıkıldığını gördüm. Askerler ve kim olduklarını anlamadığım şahıslar, ben ve mahalle sakinlerini sağa sola kovalayıp duruyordu. Orada oturduğumuzu söylesek de kulakları sağır şekilde itilip kakıldık.

Ama o sırada canlı yayında ön caddede herkes “depremzedelerin” yanlarında olduklarını söylüyordu. Bir Bakan elinde cep telefonuyla “arama kurtarmacı” olmuştu. Eski başbakan kimseye temas etmeden demir bariyerler arasından geçti gitti.

Belediyeler hemen yardıma koştu. Başkaları da koştu. Çorba, battaniye, su falan dağıtımı hemen başladı ama nedendir bilinmez ben ve komşularım ne su gördük ne battaniye…

Dağıtılan suya, battaniyeye koşturanlar gerçekten mahallemin insanları mıydı inanın bilemiyorum. Bana gelip “battaniyeler nerede dağıtılıyor” diyenler benim sokağımın insanları değildi ama!

Cuma gecesi hiç bitmedi…

Ve Cuma gecesi her şeye rağmen “hazırlıksız” olduğumuzu gördüm. Aksini düşünen varsa da aklına şaşarım!

Cumartesi ise tam bir kaostu. Geçen zorlu geceden sonra eve girip birkaç parça eşya alalım dedik. Binamız sağlam görünüyordu. Güvenlik açısından elektriğin, gazın kesik olduğunu öğrendim ama… Elektrik de vardı gaz da!

Kaçak bir şekilde evime girdim eşimle, beş dakikada bir çanta hazırlayıp çıktık. Tabii bu arada o yayınlar yaptığım, yazılarımı yazdığım çalışma odamın fena dağıldığını, kitaplarımın yere düştüğünü, bir kitap dolabının da bilgisayarımı benden alıp götürdüğünü tespit ettim. Evimde bir dağınıklık oluşturmuştu deprem ama, sağlam görünüyordu.

Şimdi evimden sürgünlüğünün 4. gününü yaşıyorum.

Depremin şiddetini bilmem. 6.9 ya da yüksek. Ama bildiğim bir şey var ki, böylesine bir felaketi bile yönetmekte güçlük yaşıyoruz. Mahallemde bulunan bir market zincirinin, mağazada kolon kestiğini mi anlatayım, bu “muhafazakar” marketin çalışanlarına bir çıkış kapısını çok gördüğünü, ölen gariban çalışanlarının depodan çıkmayı başaramadıklarını mı yazayım, yanındaki marketimin artık olmadığını mı yazayım? Yoksa hemen yanımdaki bina hakkında çürük raporu verildiği halde, yıllardır bilindiği halde adı “şehircilik” olan müdürlüğün kulağının üstüne yattığını mı yazsam, belediyelerin yetki bunalımını mı yazsam, “dask” denilen sistemin tamamen ev sahipleriyle dalga geçtiğini mi yazsam?

Söyler misiniz, Cumhurbaşkanı’ndan bakanlara verilen tüm beyanatlara rağmen Bayraklı’da “halk yararına” bir çalışma yapılacağına inanıyor musunuz? Müteahhit güruhunun nasıl bir aç gözlülük ve dokunulmazlık içinde olduğunu nasıl inkar ederiz? Cahil cühela adamların, ceplerinde paraya güvenerek inşaatçı kesildiklerini bilmeyen mi var?

İzmir’de halk yararına konut konusunda ben sadece EGE-KOOP hatırlıyorum onda şimdi neler yapıyor bilemem. 300 bin liralık daireyi 800 bin liraya satmaya kalkıp, bir de uyduruk maliyetler çıkaran sektör mü şimdi Bayraklı’ya güvenli konut yapacak? Üç yıl önce yapılmış bir iş merkezinin deprem sonrası fotoğrafları var yayımlayım mı?

Ben İzmir Valisine, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına sonuna kadar güveniyorum ama, adı şehircilik olan müdürlüğe, nokta kadar güvenim yok! Üç gün boyunca, vatandaşları sokağa mahkum edip, sorularına cevap vermeyen şehircilik müdürlüğünün, önce şu “kesik kolon” şikayetlerine ne yaptığını anlatması gerekiyor. Ulusal ve iktidara yakın bir zincir market, daha çok kâr için gerçekten kolon kesti mi? Bayraklı bu sorunun cevabımı bekliyor önce.

Ön caddede “şov” yapanlar ilk iki gün “arka sokağa” gelmediler.

Çok isterdim Vali Köşger’i arka sokakta görmek…

Bayraklı Belediyesi ekiplerini de görmek isterdim arka sokakta…

İktidarın yakınlarını da görmek isterdim…

Battaniye, su ve tatlı dağıtmaktan önce keşke arka sokakta güler yüz görseydik de itilip kakılmasaydık.

15 yıldır Bayraklı’da yaşıyorum. Uslanmaz gazeteciliğimi hiç bırakmadım. 6 yıldır Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyorum. Ama yurttaşlarla ilişkimi hiç kesmedim, elimden geldiğince onlara ses olmaya, el vermeye çalıştım, çalışıyorum. Ne kibre büründüm, ne üstünlük tasladım. Ama şu felakette sıradan kimliğimle gördüklerimi unutamam. Keşke makam iradeleri benim kadar hissiyatı anlayabilselerdi. Bakalım bundan sonra neler yaşayacağız.

Şehircilik müdürlüğü neyin peşinde?

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, 1 Kasım günü bir açıklama yaptı. Okuyunca sinirlerim bozuldu. İzmir’in inşaat mühendisleri, deprem sonrası kolları sıvamış hasar tespit ya da başka konularda, Şehircilik Müdürlüğü ile çalışmak istemiş. Müdürlük de, İzmir’in inşaat mühendislerine, başka kentlerden “uzmanlar” geldiğini, birlikte çalışmaya gerek olmadığını söylemiş.

İzmir Şehircilik Müdürlüğü, önce saygıyı, insanca yaklaşımı öğrensin. İki gün boyunca sokaklarda dolaştırdıkları ekiplerini bizzat ben gördüm. İzmir’in mühendisleri dururken, başka kentlerin ekiplerine öncelik tanımak ancak şüphe yaratır. Çünkü müteahhit ve gökdelen lobisiyle arasını hep iyi tutan müdürlüğün, depremde zarar görmüş, korkmuş sıradan vatandaşlara hayır getireceğine zerre inanmıyorum. Hatta bu müdürlüğün, sıkışınca topu polislere de attığına şahidim.