“Dün gece kıyıda oturup yıldızları saydım. İki eksik çıktı. Hatırladım gülüm. Efkárlandığım bir gece. İkisini kül tablasında söndürmüştüm.
Sabahları güzel olur buralar. Kızıl mı kızıl, güneşin Kazdağları'nın arkasından bir çıkışı var... Denizin kokusu, zeytin ağaçları. Birbirine girmiş pembe-beyaz akasyalar. Balıktan dönen tratalar. Nedense her zaman kuşlar uçuşur tepelerinde. Cunda'nın kıyısına oturup, gözlerimi kısıp saydım. İki eksik çıktı martılar. Hatırladım gülüm. Dileğimdi, oralarda görürsen... Kanatlarında sana selamım var.
Yavaş yavaş sonbahar geldi. Yazlıkçılar bir bir gittiler. Kepenkleri kapalı bir ev bana her zaman hüzün verir de görünce canım sıkılır. Tırmanıp kepenklerini açasım gelir elin evinin. Ve gelip geçene “Buyursunlar evdeyiz” diyesim... Ama deli derler adama. Ve evsiz kalmış kediler. Benim gibi şaşkın her biri. Yine keder içinde, hüzünlü bakışlarla bahçe duvarlarının üzerine sırayla tünediler.
Dün sonbaharın ilk yağmuru da yağdı Cunda'ya. Baktım da; denizin dahi yağmuru beklediğini hissettim. Dalgalar, sanki damlaları karşıladılar. Coştu deniz... Demek ki; deniz olsan da damlalara ihtiyacın var. Neyse... Sonbahar güzel oluyor buralarda. Ama ben ayrılıklara dayanamam. Dün yağmur damlalarını saydım. İki eksik çıktı. Hatırladım gülüm. Birini sağ yanağıma, öbürünü son yanağıma dökmüştüm...”
***
Bekir Coşkun, 6 Eylül 2003’te Hürriyet’te böyle yazmıştı “İkinci Adresi” Cunda’yı. Mesleği, eşi Andree kadar çok sevmişti Cunda’yı. Dilinden öyküler, yazılar, kitaplar yazdığı sevgili köpeği “Pako'’nun ismini verdiği teknesiyle denize açıldığında dünyalar onun olurdu.Cunda’nın balıkçıları en iyi dostları arasındaydı. Sık sık yürüyüşleri sırasında Taş Kahve’ye uğrar, onu çok seven okurlarıyla buluşurdu. Dertleşirdi onlarla içtenlikle. “Okurun her zaman bilme hakkı vardır” derdi hep. Biraz tebessüm ettirelim. Yazdığı bir yazıdan sonra dönemin Başbakanı ‘‘Ülkeyi terk etsin” demişti. Şöyle yazdıydı o günlerde: “Resmi ağızdan Türkiye'den kovulmak istenen ilk gazeteci unvanı aldım. Burası benim ülkem, beni nereye kovmayı planladılar bilmiyorum. O dönem Cunda’daydım. Evin terasına çıktım, Midilli gözükür oradan. Pako’ya atlayıp gideyim dedim kendi kendime.İyi rota çizmeliydim. Daha önce de Midilli için yola çıkmıştım, bir baktım Altınoluk'a gelmişim, Erbakan Hoca'nın evinin önündeki iskeleye çıktım.”
Son yazısının başlığı, “Yazı Bilmem”di. Şöyle bitiyordu: “Yaşama saygımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz, sevgilerimiz, hayallerimiz düne göre çok daha fazla. Yazı bilmem. Yazarım, yazı bilmem. Bu yaz böyle geçti. Gelecek yazı bilmem…”
***
Geçen yıl kaybettiğimiz Bekir Coşkun en büyük hayallerinden biri de Cunda’da adını taşıyan bir kütüphane kurmaktı. Eşi Andree bunu Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’le paylaşınca hayal gerçek oldu. Ayvalık Belediyesi, Cunda’da muhteşem bir binayı restore etti, “Cunda Kültür Merkezi ve Bekir Coşkun Kütüphanesi” adını verdi. Eşi Andree de şahsi eşyalarını, binlerce imzalı kitabını, antika çalışma masasını, ödüllerini, plaketlerini bağışladı kütüphaneye. Üzerine titredi bir eksik kalmasın diye. Yayınevleri, adeta kitap yığdılar Cunda’ya. Duvarlarda onun muhteşem yazıları çerçevelerdeydi. Dostu Ressam Hasan Rastgeldi’nin yazılarından yola çıkarak yaptığı yağlı boya tablolar eşlik ediyordu o çerçevelere.
Yine bir sonbahar günüydü, 13 yıl önceki yazısındaki gibi! Muhteşem bir açılış töreni düzenlendi kütüphane için. Bekir Coşkun ‘un dostları, sevenleri, sevgili okurları, Uğur Dündar, Metin Uca, Atila Sertel, Fatih Portakal, Gökmen Ulu, Korcan Karar, Ümit Zileli, Armağan Çağlayan, Oben Ulu’yla oradaydık. Kitaplarını imzaladık. Ayvalık Belediyesi Basın Danışmanı “Eski-meyen Dostumuz” Işık Teoman ve arkadaşları kusursuz bir organizasyona imza atmıştı. Sözcü’den Gökmen Ulu, ustayla yaptığı son röportajını paylaştı, videoları gösterildi. Tenor Aykut Yılmaz, Bekir Usta’nın çok sevdiği “Ben Yoruldum hayat, Gelme Üstüme Üstüme” şarkısını dillendirdiğinde hepimiz hüzünlendik.
Törende, Sözcü’nün mikrofonuna da yıllar önce Günaydın’da çalıştığım Bekir Coşkun için şunları söyledim: “Az yazardı, öz yazardı. Namusuyla gazetecilik yapanlar arasında ilk sıralarda yer alırdı. Mahkemelerde süründürüldü, asla boyun eğmedi Bekir Coşkun. Simge isim, simge imzaydı. Vicdanın sesiydi. O, palto değil kafa tutan gazeteciydi Bekir Coşkun!”
Yolunuz Cunda’ya düştüğünde kütüphaneyi mutlaka gezin.”
O yüzüne çok yakışan tebessümüyle karşılayacak sizi…