Biraz bekleseydi ya da biz elimizi çabuk tutsaydık Vefa İstasyonu’nda ağırlayacaktık onu. Şiirlerini, resimlerini, yaşamının her halini dinleyecektik ondan.
İvedi davrandı, 80'inci yaşına erdi; resimlerini, şiirlerini, yazılarını, renklerini, belgeliklerini bırakıp karışıverdi sonsuzluğa!
O Turgay Gönenç’ti; şairdi, deneme yazarıydı, eleştirmendi, ressamdı, matematikçiydi, istatistikçiydi. İzmir’in yazın, sanat rengiydi.
TRT’ye bisikletle geldiği günleri anımsıyorum; ancak tanışma olanağı bulamamıştık. Sanıyorum 2004 yılında, anısı güzel insan, şair dostum Neyzar Karahan aracılığıyla tanımış, evinde buluşmuş, söyleşiler yapmıştık.
Bende birkaç deneme kitabı vardı. Şiirlerinden ve resim çalışmalarından seçki kitabı “Benim Çocukluğum Fesleğen Kokar”ı da Ocak 2005’te imzalamıştı. Şair Ahmet Günbaş’ın sanal ortamda paylaştığı sözlerdeki gibi: “Her şeyin ötesinde kendi içinde dengeli müthiş bir entelektüeldi. Öne çıkmak, fark edilmek gibi bir sorunu olmadı hiçbir zaman. Denebilir ki özelikle son yılları ağırbaşlı bir yalnızlık içinde geçti.”
Yazı Kurulu’nda bulunduğum Ünlem Dergisi’nin Temmuz 2005 tarihli sayısında Turgay Gönenç için bir dosya hazırlanmıştı. Efdal Sevinçli de donanımlı bir söyleşi gerçekleştirmişti Gönenç’le. Bu söyleşiyi şöyle bitirmişti Sevinçli: “Daha konuşacak çok konu var… Örneğin benzeri olmayan sinema filmi koleksiyonunuz, plak, CD, DVD arşiviniz adeta Ulusal Arşiv gibi karşımda duruyor. Duvardaki resimleri konuşmaya yer kalmadı derken utanıyorum.”
Neyzar Karahan’la Gönenç’in evine gittiğimde ben de şaşırmıştım, büyülenmiştim. Tavana değin yükselen kitaplığında yer alan kitaplara, plaklara, CD, DVD’lere, dergilere… Duvardaki resimlere… Umarım onlar ondan sonra da değerini, yerini bulur, yaşamlarını sürdürürler.
Turgay Gönenç’i “Eski Sokaklar” şiirinden dizeleriyle analım isterim: “Benim çocukluğum fesleğen kokar / Pervazlarda rüzgârlarda güvensiz / Çivit boyalı teneke saksılar / Benim çocukluğum fesleğen kokar” Renkler, şiirler, sesler dolu ışıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun.”
Ağırlığı olmayan yüktür sevgi
Tasarlamıştım, ama araya Turgay Gönenç haberi girince aşağıya çektim.
Yarın sevgilere açık bir gün kutlaması var: Sevgililer Günü. Benim, salt sevgiyle başat kılınsın, hatta her güne sevgi, hoşgörü, uzgörü egemen olsun bu günlere diyesim var.
Şair sözü sesiyle, ezgisiyle, sezgisiyle, aydınlığıyla barışçıldır, sevgiye açıktır.
Şair Selami Şimşek’in Mor Yangınlar şiiri de öyle… Buluştuğumuz bir toplantıda şiire, “Rüzgâra sormasam bilmeyecektim/ Sana gül kokularından gidildiğini” diye başlamasaydı, bu başlık da oluşmayacaktı belki.
Daha dergide çıkmadan, dizelerini ödünç aldım: “Ağırlığı olmayan yüktür sevgi/ Bilirsin boş gidilmez böyle zamanda/ Alacaksın yanına bir gümüş ayna/ İki kadeh şarap bir de ney/ Otlar yürümüş olsun yeter.”
Ağırlığı olmayan; ama anlam derinliği, kapsama alanı, uzun yolculuğu olan… Sevgi günleriniz kutlu olsun.
Çünkü hayat öykülerden oluşur
Öyküye gönül düşürenler 15-16 Şubat günlerini kayda geçirin. Konak Belediyesi’nin Eşrefpaşa Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde düzenlediği 17. İzmir Öykü Günleri var. Onur konuğu Demir Özlü. İki güne yüklenmiş yoğun bir program izleyenleri bekliyor.
Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın şu sözlerini de alıntılayarak: “Öykü Günleri bize bir soluk olma alanı oluyor. Edebiyatın iyileştirici gücüyle bize yeni pencereler açıyor. Çünkü hayat öykülerden oluşur; öykülerin içinde de hayat var. Bu yıl da öykülere sarılarak, umutlarımızı yaşatacağız.”