Bir dakika gözlerinizi kapatıp, sessizce düşünmenizi rica ediyorum.
Adı: İsa Erdoğan.
Bir ajans haberiyle düştü günlüğümüze. Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu olan ve ücretli öğretmenlik yapan İsa Erdoğan, iddiaya göre atanamadığı için bunalıma girdi.
İsa Erdoğan’ın sosyal medya hesabından “Öncelikle hepinizden ailemden arkadaşlarımdan yakın dostlarımdan, böyle bir üzücü durumu yaşattığım için özür diliyorum. Üzgünüm. Uzun zamandır mutsuzum. Mutlu nasıl olunur onu bile bilmiyorum aslında. Hayatımın geri kalanını devam ettirmek için umudumu, ışığımı kaybettim. Bu paradoksu kıramadım. Başka bir sebep aramanıza gerek yok. Kendi irademle, kararımla aranızdan ayrılıyorum. Bu not yayınladıktan hemen sonra hayatımı sonlandırıyorum. Vasiyet: Tüm organlarımı ve dokularımı bağışlıyorum. Ailemin rızası alınarak. En önemlisi Erzincan’a defnedilmek istiyorum” yazdıktan sonra hayatına son verdiği ortaya çıktı.

***

Normal yollardan sorunlarını anlatamayan/çözüm bulamayan insanların mekanı haline dönüşmeye başladı sosyal medya. Bir kırılma noktasına doğru hızla ilerliyoruz toplum olarak.
Sevginin/saygının, ahlaklı ve erdemli yaşamanın çok da prim yapmadığını gören gençlerimiz, yeni çıkış yolları arıyorlar kendilerine.
Çünkü “para” sorun çözmenin tek anahtarı oldu.
Çünkü “para” varsa/kazanılabilmişse, örtmediği ayıp kalmadı...

***

Kim bilir hangi ruh haliyle, hangi çözümsüzlükle hayatına son vermeye karar verdi gencecik bir insan. Kolay mı yaşamaktan vazgeçmek.
İzmir'de, Cumhuriyet Meydanı'nda, dalgalar kıyıyı döverken el kaldırmış denize. Çok güzel bir fotoğrafı var sosyal medya hesabında İsa Hoca'nın.
Gülümsüyor...
“Ki beklemek en korkunç halidir yaşamanın...” yazmış üzerine.

***

Ve bir türkü paylaşmış herkesle;
“Işığın sustuğu yerde gülüşlerin aydınlatır.
Uçarken yollarda ölen kuşların çığlığı kalır.
Gitme dağlar öksüz kalır, gitme yıldızlar azalır.
Gitme bu şarkı yarım kalır, gitme.
Gitme yüzün bende kalır, gitme çiçek susuz kalır.
Gitme bu şarkı yarım kalır, gitme...”

Gitti oysa...
Gitme diyen türküye inat, gencecik öğretmen İsa Erdoğan çekti gitti.
Bir iki haber bülteninde 10 saniyelik görüntü, birkaç gazetede üç sütun haber olarak gitti.

***

2012 yılında atanamayan öğretmenlerin sembolü kimdi?
Şafak Bay...
Sıcak bir Haziran günü kansere yenik düşmüştü.
Bırakın atamayı, hastalığına bile çare olamayan devlet, “öldükten sonra” öğrencilik yıllarında katıldığı “basın açıklaması” nedeniyle üç ay hapis cezası vermişti.
Anımsayanınız var mı?
Şimdi öğreniyoruz ki, annesi Meryem Bay da geçtiğimiz günlerde “sosyal medya paylaşımları nedeniyle” gözaltına alınmış.

***
Şimdi ben; bunca genci sırf siyaset yapmak uğruna kurdukları (ve hala övünebildikleri) üniversitelerde okutup, sonra onları bir kenara bırakan iktidara, devlete, devletin siyah takım
elbiseli, asık suratlı bürokratlarına ne diyeyim?
Aynı acıyı siz yaşamayın olur mu?
Yaşamayın, aksine çok yaşayın.
Zulmünüz artsın ki, tez zeval bulasınız.
Başka ne diyeyim?