Her yeni romanım yayınlandığında ilk sorulan sorulardan biri kahramanın ben olup olmadığıdır. Ben de buna hem evet, hem de hayır, diye yanıt veririm her zaman.

Milan Kundera, romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir, der. Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır. Çünkü romanın sorguladığı sır, o sınırın ötesinde başlar. Benim de kendi hayatımda aşamayacağım sınırlar vardır fakat bir roman kahramanının ruhuna bürünüp hayalimdeki dünyayı, belki de tehlikeleri prova edebilirim. Delirmiş Evrenin Ortasında kitabım böyle bir provadır örneğin. 
Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır... Edebiyat insanı anlama sanatıdır ama önce kendini anlamaktır. Kendinden bir bilgiyi, derinden çıkarmaktır. Bazen öyle cümleler yazarım ki; o cümlenin içimde nasıl yıllardır gizlendiğini anlamlandıramam. Şifa buradan geliyor belki de. Bu sebeple yazmanın iyileştiren yanını anlatıyorum yıllardır; gerek kendi deneyimlerimden gerekse okuduklarımdan ya da şahit olduklarımdan. Yaptığımız yazı kamplarının sonunda bireylerde öyle içten dışa değişimlere şahit oldum ki, ancak görerek inanılır. 

Peki bir insan başka birine ne verir? Kendisinden verir; sahip olduğu en değerli şeyden, “yaşamından” verir. Bu, o kişinin yaşamını diğer insan için feda ettiği anlamına gelmez aksine kendi içinde yaşattıklarından veriyordur; sevinçlerinden, ilgi duyduğu şeylerden, anlayışından, bilgisinden, mizahından, üzüntüsünden, içinde canlı olan her şeyden. Erich Fromm, Sevme Sanatı kitabında, sevmeyi böyle açıklıyordu. 

***

Ben de yaşamı içindeki her şeyle hem seviyor hem de içinde bulunmanın derin sancısını çekiyorum. Bildiğiniz dünya ağrısı işte... Bunu hafifletmek için en iyi bildiğim yol; yazmak. Sonrasında da paylaşmak... Yazı derslerimden sonra katılanlar bana hep şunu söyler: Sanki bir terapi seansından çıktık, hiç bu kadar derine inmemiştim kendi içimde. İşte edebiyatın gücü budur. Edebiyat, Freud’dan önce de bazı gerçeklerin farkındaydı ne de olsa. Dünyayı anlamak, insanı anlamlandırmak ve yaşama bir şekilde devam etmek her geçen gün zorlaşıyor. Bu zorluğu aşacak bir itici güç gerekiyor her birimize. İyi kitaplar bunun için var.

Edebiyat benim için, yalnız olmadığımı hissetmenin en keskin yolu. Bir yerlerde, hiç tanışmasam ve belki hiç tanışamayacaksam da, benimle aynı kalp ağrısına sahip birilerinin olduğunu bilmek... Bir yanda tüm yaşadıklarımın bir yandan da asla yaşayamayacaklarımın tesellisi. 

Romanlarımın hem içindeyim, hem çok dışında. Ya sizin için okuduğunuz roman kahramanları ne ifade ediyor? Kendinizi en çok bulduğunuz roman kahramanı hangisi? Bir kahraman yaratırken ona kendimden de bir nefes üflüyorum. Belki de bu nedenle okurlar onun gerçek biri olduğundan o kadar emin oluyorlar. Edebiyatın büyüsü de burada. Siz de bir romanı okurken o kahramanda kendinizden bir yan buluyorsunuz ve o andan itibaren o artık sadece bir roman kahramanı değil, sizin de bir yansımanız oluyor. Bu çakışma, bu bütünleşme hayatı bir şekilde prova etmenize imkan tanıyor. Bayram tatili gelmişken, elinize bir kitap alıp kendinizle baş başa kalmak için kendinize biraz zaman tanıyın. En iyi yatırım, insanın kendine yapacağı yatırımdır çünkü. Her zaman söylediğim gibi, en iyi kişisel gelişim kitabı ise romandır.